Press "Enter" to skip to content

Ana Sayfa > Belgeler

Arşiv

Resim Notu:

Velilerin Dedesi Çolak Veli'den Mehmet Çelik'e kadar kendi el yazısı ile Veliler Şeceresi.

İçerik:

Abacılı Köyü Cumhuriyet Öncesi, Abacılı Uğurlu ve Abacılı Güzelli olarak ikiye ayrılırdı ve Tümüne birden Abacılı denirdi.

Abacılı Güzelli bölümü, bugünkü Güzelli köyü ile Akçayı içine alırdı.

Abacılı Uğurlu ise, Kuzeyde Ak Denizden başlayarak Amanos Dağları üzerinde bulunan Osmanlı Çukuruna kadar bugünkü Sarıseki Beldesi sınırlarıyla komşuydu. Güneyde ise Kırıkhan'a bağlı Ceylanlı, Delibekirli köyleri ile sınır olup bugün bu sınırlardan bir kısmı bu köyler içinde kalmıştır.

Batısı ise Akdeniz idi.

Payas´a tabii olarak Abacılı cemaati, Boz Ulus'un harbe iştirak edeceğine dair Konya'da tanzim olunan 1689 (Hicri 1101) tarihli vesika (hüccet) eki defterde, zikredilmektedir..

16. yüzyılda İskenderun'da bir iskele mevcuttu. Payas da eskiden beri hem önemli bir liman hem de aynı zamanda hac ve ipek yolu ticaret kervanlarının anayol güzergâhında önemli bir karakoldu. Abacılı cemaati´de bugünkü manada bir koruculuk görevi ile Payas Derbendine tabii tüfenk endaz neferatı olarak (iyi tüfenk kullanan asker manasına) bu belgede adı geçmektedir.

XVI. yüzyılda tam göçebe hayatı geçiren başlıca iki topluluk vardı; Bunlardan biri Halep bölgesinde yaşayan ve yazın Uzun-Yayla ile Sivas'ın güney taraflarına çıkan Halep Türkmenleri, diğeri de Boz Ulus idi. Boz Ulus, Mardin'in güneyinde, Fırat kıyılarında kışlamakta ve Erzurum-Erzincan arasında yaylamakta idi. Halep Türkmenleri'nin Kanunî devrindeki (1540) vergi nüfusu 9316 hânedir. Boz-Ulus'unki ise, Dulkadir kolu da dahil olmak üzere, 68 mücerred, 7325 evli ve toplam olarak 8013 vergi nüfusundan ibaretti.

Boz-Ulus 1613 tarihinde Orta-Anadolu bölgesine geldi. Bu elin eski yurdunda, pek az bir kısmı kalmıştı. Bununla beraber Doğu ve Güney Doğu Anadolu'da, dirlik düzenliğin ortadan kalkması ile Boz Ulus'un idarecilerinin, mahalli bey ve hakimlerin baskısına ve şakilerin saldırılarına maruz kalmaları bu göçmenin en başta gelen sebebi olmalıdır. Esasen Boz-Ulus, daha XVI. yüzyılda mahallî idarecilerin ektirmek ve köyler kurmak sureti ile yaylaklarını daraltmakta olduklarından daima şikâyetçi idi. Hükümet, Boz-Ulus'un Orta-Anadolu'ya. gelişinden memnun olmadı. Anadolu ve Karaman beğlerbeğilerine emr-i şerifler göndererek Boz-Ulus'un eski yerine yollanmasını istedi. Fakat bu emir hiçbir zaman tatbik edilmedi ve Boz-Ulus Orta-Anadolu'da kaldı.

İkinci Viyana kuşatması üzerine Avusturya ve müttefikleri ile başlayan harbin uzamasından asker sıkıntısı çekilmeğe başlanmıştı. Evvelce Türk oymaklarına ordusunda yer vermeyen devlet, 1690 yılında (1102H) Avusturya'ya, karşı yapacağı sefer için Türkmenlerden de asker istedi. Boz-Ulus, Halep Türkmenleri, Yeni-İl, Dulkadirli ve diğerleri bu sefere katıldılar.

Bilindiği gibi, Osmanlı askerî gücü, yükseliş devirlerinde başlıca timar sistemi ile devşirme ocağına dayanmakta idi. Bu sebeple oymaklar, bu devirlerde raiyyet yani vergi veren halktan sayılmışlardır. Bilhassa Halep Türkmenleri, Boz-Ulus, Yeni-İl tamamen bu vasfı taşırlar.

Osmanlı devleti, Haleb Türkmenleri, Boz-Ulus ve Yeni-İl´den askerlik hususunda ancak, devşirme ocağı ehemmiyetini kaybettiği ve asker sıkıntısı çekilmeye başlandığı zamandan itibaren faydalanmak yoluna gitmiştir. Bu üç topluluk Osmanlı devrinde, mâlî bakımdan, hanedana bağlanmışlardır.

Faruk Sümer Oğuzların Tarihi Adlı Kitabında (s79-80) Türk, Türkmen ve Yörük için şöyle demektedir." Türkmen adının aslı bugünkü müellifler gibi, eski müellifleri de epeyce meşgul etmiştir. Bu hususta onlar arasında başlıca iki fikir vardır. Bunlardan birine göre Türkmen, Türk adı ile farsça (mânend) ekinden meydana gelmiş olup, "Türk'e benzer" demektir. Bundan önceki haşiye(açıklama)de büyük âlim Birûnî'nin bu fikirde olduğu görüldüğü gibi, Kâşgarlı'da. Türkmen, adının bu şekilde izahı ile ilgili bir hikâye anlatmaktadır. Bu misaller, XI. yüzyılda Türkmen adının Türk+mön (mânend) dan meydana geldiğinin oldukça yaygın bir fikir olduğunu gösteriyor. XIV. yüzyılda da İran'da Türkmen'in bu izah şekli üzerinde durulduğunu biliyoruz.

İkinci fikre göre, Türkmen, Türk-i iman'dan gelmektedir. Bu görüşü de İbn Kesir,Tarih-i Muhtar ve Mehmed Neşri kabul etmişlerdir.

Zamanımızda ise, Türkmen sözünün sonundaki - men'in tûrkçe mübalağa eki olduğu (kocaman, azman,değirmen) söylenerek bu adın Öz-türk anlamına geldiği üzerinde durulmaktadır."

Bu konu ile ilgili yukarıda saydığım üç görüş dışında başka görüşle de var ise de diğer görüşleri burada, izah etmeyeceğim. Her üçü de birbirini tamamlayan görüşlerdir.

Yurüklü´ye tabii bir Yörük olarak Yörük konusunda da kısa bir bilgi vermek isterim. XVI. yüzyılda, daha önceki yüzyılda olduğu gibi, göçebe anlamında yörûk (yörü-fiilinden) sözü kullanılıyor ve bu söz Haleb Türkmenleri gibi teşekküllere de veriliyordu. Fakat daha sonraları Yörük adı gerçek anlamını kaybetmiş ve Batı-Anadolu ile Güney Batı-Anado-lu'daki oymakların umumî adı olmuştur, Buna göre Yörük adının kavmî hiç bir mânâsı yoktur. Yörükler de Oğuz boylarından gelmektedir. XVI. yüzyılda kavim adı olan Türkmen kelimesi ile vasıflandırılan başlıca eller: Halep Türkmenleri Boz-Ulus, Dulkadirliler ile Boz-Ok'taki oymaklardı. Daha sonraları bu ad Halep Türkmenleri ile Boz-Ulus'a. münhasır kaldı. Bu iki elden XVIII. yüzyıldan itibaren Orta ve Batı-Anadolu'ya gelenlere de Türkmen denilmiş, hattâ köylerde ve kasabalarda yerleştikten sonra da zamanımıza kadar bu adla anılmışlardır. Bu gün Orta ve Batı-Anadolu'da bazı yerlerde yan yana Türk, Yörük ve Türkmen köylerini görmek mümkündür. Bunun izahı şudur: Türk denilen köyler, o bölge veya yörenin Selçuklular ve beylikler devrinde yerleşmiş en eski Türk halkına ait olan yerlerdir. Yörük adıyla vasıflandırılan köyler, oralarda, XVII. yüzyıldan önce yaşayan ve son asırlarda yerleşen Yörükler'in kurdukları köylerdir. Türkmen köyleri ise XVII yüzyıldan itibaren Orta ve sonra Batı-Anadolu ile Marmara bölgesine göç etmiş ve son asırlarda oralarda yerleşmiş Boz-Ulus, Halep Türkmenleri ve Yeni-il'e mensup oymaklar tarafından meydana getirilmiş olanlardır. Dikkate değer bir keyfiyettir ki Osmanlı devrinde Boz-Ulus ve Halep Türkmenleri gibi eller bile Yürüklerden daha erken yerleşik hayata geçmişlerdir.

XIV. yüzyılda Kuzey-Suriye'de yaşayan büyük Türkmen topluluğunun Boz-Ok kolunu 24 Oğuz boyundan başlıca üç boyu, yani Bayat, Avşar ve Beğ-Dili boyları teşkil ediyordu. Mezkûr asırdan itibaren kendilerinden bahsedilmeye başlanan Dulkadir-oğulları, İnal-oğlları, Köpek-oğulları Gündüzlüler, Kut-Beği oğulları, Bozca-oğulları gibi, ailelerin bu üç veya iki (Bayat-Avşar) boydan çıktıkları anlaşılıyor. Bu ailelerin en büyüğü olan Dulkadir-oğullarının, hizmetinde daima Bayatlar görülmektedir ki, bu husus esasen Boz-Oklardan olduğu kesin olarak bilinen bu hanedanın Bayat'tan indiğini çok büyük bir ihtimal ile ortaya koyuyor.

Bayatlar, bilindiği üzere, tarihimizde manevî şahsiyetler yetiştirmiş bir boydur. Oğuzların devlet ve din adamı Dede-Korkut Bayatlar'dan olduğu gibi, ünlü şâir Fuzûlî de bu boya mensup idi.

Bayat´ın manası devletlu ve nimetlu, damgası ok, kuşu şahindi.

XVI. yüzyıldaki tahrir defterlerinde, Bayatlar'a ait 42 yer adı olup, bunların hepsi de, Anadolu'nun orta ve batı bölgelerinde bulunmaktadır. Bayat yer adlarından çoğu zamanımıza kadar gelmiştir. Bu yer adları, Bayatlar'ın Anadolu'nun fethine katılmış olduklarını gösteriyor.

Kısaca, Türk, Türkmen, Manav, Yörük, Çepni vb. adları ile anılan topluluklar arasında kavmi hiç bir fark olmayıp, hepsi Oğuz elinden gelmişlerdir.

Oğuzlar, Türkmenler ve Yörükler hepsi göçer olan ve aynı köklü topluluğun değişik zamanlarda ve yerlerde aldığı adlardır.

Yörükler, en küçük topluluk olan yakın ailelerin birliğine soy, soyların birliğine oba, obaların birliğine oymak, oymakların birliğine boy, boyların birliğine il yani devlet adını verirlerdi.

Sözlü Tarih anlatıcılarına göre, Abacılılar, XVI.yüzyılın ikinci çeyreğinde, Konya Larendeden ( Karamandan ) çıkmışlar ve ilk olarak ta, Kırşehir'den Musul'a kadar geniş bir bölgeye hükmeden Dulkadiroğulları Beyleri tarafından yönetilen Maraşın, merkezde, Kara Maraş'ta, bugün mezarlık olarak kullanılmakta olan, yere yerleşmişlerdir. Bunların ne kadar kişi olduğu ve geliş sebepleri, yerleşilen yer, ve bu göçün zorunlu iskan nedeniyle mi yapıldığı yoksa gönüllü bir göç mü olduğu konusunda, kayda geçmiş bir bilgi yoktur.Yalnızca Cevdet Türkay´ın hazırladığı Oymak Aşiret ve Cemaatler adlı kitabında, Abacılı Cemaati´nin yerleşme yerini, Adana Eyâleti, Kars-ı Zülkadriye Kazası( Meraş ), Payas Kazası (Haleb Sancağı) , Uzeyr Sancağı (Adana Eyâleti) diye belirtmektedir.

Maraş'ta epey bir müddet kaldıktan sonra Yönetim ile aralarında çıkan ihtilaf nedeni ile Maraş'ı terk edip daha güneye bugünkü Kırıkhan sınırları içerisinde bulanan Kurtlu Soğuksu'ya oradan , Ceylanlı üzerinde Almacık Yaylasına oradan da, bugün halen yaşamakta olduğu bu cennet misali yere gelip yerleşmişlerdir.

Bu göç serüvenine dair rivayet muhtelif olup bugün bu bölgede yaşayan ve Abacılı olarak bilinenlerin bir kısmına dairdir.Belki bunlar ilk dalga gelenlerdir.Yerleştikleri ilk yer olan kavaklıoluk köyündeki toprak paylaşımından kimler olduğunu tespit etmemiz mümkün olur.

Benim tesbitime göre bunlar, bilinen adları ile , gedikli, çolak veli çocukları ( bugünkü veliler, hacı veliler, fakılar), yurüklüler, Bekirliler.

İkinci kuşak yerleşenler:

1-Kökleri Maraş olanlar , bilinen adları ile Hacolar (Yılmazlar), Sarı Aliler(Sarılar), Tilbiler(Kayalar), Kesikliler, Kınalılar, Keller(Ak)

2-Farklı yerlerden gelip yerleşenler. Karalar, Emişler (Sivriler), Velcikler(Kılınçlar), Boşçalar, Cığıllar, Delihasanlar, Küpeliler, Göğ Mustuklar(Göğler), Kerimliler (Doğan,Şimşek), Celayirler(Çevik,Çakır),

Bugün Kırıkhan´a bağlı Delibekirli ve Yılanlı köylerinde yaşamakta olan ailelerin pek çoğu ile diğer köylerde perakende olarak bulananlar, 1900 yıllarından sonra Abacılı´dan göç etmiş olup onlar da Abacılı Cemaatine tabii idiler.

Bunların hepsi kökten akraba olmayıp daha sonra evlenmeler sureti ile akraba olan ailelerdir ve 1780 yıllarından bu yana bu topraklar da yaşamaktadırlar.

Yazılı tarih yüz sene daha geriye gitmekte ise de bu yıllar iyi bilinmemektedir.

Yerleşik hayata geçtikten bir müddet sonra tekrar eski göçer hayata dönmüş de olabilirler.

İçerik:

Yıldırımlar ve Abacılı Topluluklarının Tarihsel Analizi
Yıldırımlar topluluğu, yerel söyleyişte "Yurüklü" olarak bilinen topluluk hakkında paylaştığınız tarihsel bilgiler için teşekkür ederim. Belgenizden edindiğim bilgileri aşağıdaki şekilde derledim.
Etimoloji ve Kimlik
Türk Dil Kurumu Sözlüğü'ne göre "yürük" kelimesinin çeşitli anlamları vardır:
1.	Çok ve çabuk yürüyen, iyi yol alan, hızlı giden
2.	Osmanlı İmparatorluğu'nda otuzar kişilik ocaklar olarak Rumeli'ye yerleştirilen ve savaş zamanlarında geri hizmetlerde çalıştırılan tımarlı asker
3.	Göçebe olan kişi (yörük)
Soyadları ve Yerleşim
Soyadı Kanunu'nun yürürlüğe girmesiyle, topluluk çeşitli soyadları benimsemiştir:
•	Yıldırım (en yaygın)
•	Yörük
•	Yörükoğlu
•	Uğurlu
•	Yula
•	Özgün
•	Yanardağ
•	Akça
Çoğunluk Yıldırım soyadını kullanmakta ve İskenderun'a bağlı Denizciler Kasabası'nda ikamet etmektedir.
İdari Tarih
Osmanlı döneminde, Abacılı ve Uğurlu/Güzelli tek bir muhtarlık altında yönetilmekteydi. Belge, çeşitli atanmış ve seçilmiş muhtarları kaydetmektedir:
Atanmış Muhtarlar:
1.	Hacı Halil Ağa (17 yıl)
2.	Hacı Ali Efendi Kınalı
3.	Muhtar Memiş Yörük
4.	Alice Oğlu (Bakır)
5.	Hase Muhtar (Dönmez) - Fransız yönetimi sırasında (1920-1937)
6.	Hacı Efendi Gedik (1 yıl)
7.	Alice Oğlu (Bakır) (1938-1942)
8.	Avcı (8 yıl, Emin Dönmez'in babası)
Seçilmiş Muhtarlar: 9. Abdullah Yılmaz 10. Sadık Gedik
Kavaklıoluk Köyü Muhtarları:
•	Mustafa Yıldırım (Kavaklıoluk 1956'da ayrı bir idari birim olduktan sonraki ilk muhtar)
Yerleşim Zaman Çizelgesi
Abdurrahman Yörük'ün kayıtları "Yurüklü"nün "Abacılı Uğurlu Karyesi"ne yaklaşık 250 yıl önce (1736 civarında) yerleştiğini belirtse de, yaş kayıtları 1770-1800 arasında yerleştiklerini göstermektedir.
Belge, soy silsilesini şöyle izler:
•	İlk gelen "Yörük Hösün" olmuştur
•	Oğlu Hamik Koca 1925'te Kavaklıoluk'ta vefat etmiştir
•	Bu tarihlere göre, Hamik Koca muhtemelen 1815 civarında doğmuştur
•	Babasının 15-20 yıl önce geldiği tahmin edilirse, yerleşim tarihi 1795 civarına denk gelmektedir
Kökenler ve İlişkiler
Onbaşı Hösün'ün anlatımlarına göre:
•	"Yurüklü" Abacılı halkıyla baba tarafından değil, kadınlarla evlilikler yoluyla akrabadır
•	Ankara Söğüt'ten gelmiş, Larende'ye (günümüz Konya Karaman) oradan da Abacılı Uğurlu köyüne yerleşmişlerdir
Abacılı Grupları
Abdurrahman Yörük'ün kayıtlarına göre, Abacılı halkı şunları içerir:
•	Gedikliler
•	Veliler
•	Hacı Veliler
•	Fakılar
•	Çopurlar
Bu grupların Maraş'tan göç ettikleri ve baba tarafından akraba oldukları rivayet edilmektedir. Günümüzde kullandıkları soyadları:
•	Gedik
•	Döner
•	Dönmez
•	Genç
•	Bilgin
•	Bilgili
•	Kesik
•	Sönmez
Topluluktaki diğer kişiler ise doğrudan soy bağı yerine evlilik yoluyla akraba olmuş ve farklı bölgelerden gelmişlerdir.
Bu bilgiler, daha kapsamlı bir belgelendirme oluşturmak için Osmanlı arşivlerinde daha fazla araştırmadan faydalanabilecek değerli bir yerel tarih kaydını temsil etmektedir.

Ek Not:

Yıldırımlar - Yörüklü Ailesi Hakkında Kısa Açıklama

İçerik:

Başlayalım ismi Yüce Allahın İsmiyle. Aklımın yettiği kadar kendi sülalaemin tarihini yazmaya başlıyorum.Tevfik Allahtan. Tahminen iki yüz sene evvel buraya gelip dedemin nereden geldiği malum değil isede geldiği tarihten sonrasını bildiğim kadar yazıyorum. ... ..yukarı Çakallıya gelmişler.Orada ne kadar kaldıklarını bilmiyorum.Ondan sonra bu oturduğumuz yere gelmişler.Evvel mağaranın yanına oturmuşlar.Sonrada şimdiki yerler göçmüşler. Babalarımızdan işittiğimize göre ... iki oğlu birde kızı olmuş.Oğlanlar Karaca Mahmutla, Haci Mustafa imiş. Karaca Mahmut Pirinçlikten ..lardan Cıngıllı Hanımla evlenmiş.Ondan dört danede ikiz kız olmuş. Oğlanlar Haci Mustafa,Osman Ağa.. Kızlar ise Kara Fatma.. Haci Mutafa Kurtludan Dedenikoğlu Muhammed Ağanık Bacısı Emine Hanımla evlenmiş.İkinci hanımı ise Çakallıdan maytırlardan Meryem isminde bir hanım almış. İlk hanımdan Hamdi ve Şerif isminde iki oğlu olmuş. İkinci hanımdan ... isminde bir oğlu bir kızı olmuş. İlk hanımdan kardeşinin dayısınık kızı Sultan ile evlenmiş.Sultandan iki oğlu olmuş.Hamdi seferberlikte askerde vefat etmiş. Oğlanlar Mustafa ve Muhammed. Mustafa dayısınık kızı Hanım ve Çirkinlerden halasınık kızı Aişe ile evlenmiş.Mustafanın Hanımdan Muhammed isminde bir oğlu ve Aişeden Yesimen isminde bir kızı olmuştur.Mustafa genç yaşında vefat etmiş. Muhammed Memolardan Sultan isminde bir kadınla evlenmiş.Mustafa isminde bir oğlu olmuş ve kadın genç yaşında vefat etmiş ve diger karısı Abacı Güzellilerden Kara Mustafanık kızı Amine ile evlenmiş ve ondan ... kız olmuş. Kızları.Hülya,Güllü ..Halime,Melek. Güllü Abacılıdan Semecinin Seydinin oğlu Mustafa ile evlenmiş.Diger kızı Rebia Kara İbrahimin oğlu İnayete varmış.Ve birinide Rekos Alinin oğlu Şerife vermiş. Mustafanın vefatından sonra Hanım ve Aişe Muhammedin diger oğlu Osmana varmışlar. Hanımdan iki Aişeden de iki olmak üzere dört kızı olmuş. Hanımdan doğan Ahzen ve Zeynep.

Ek Not:

Mustafa Turgut. Kıcı Köyünden. Kendi Notlarından Alıntılar

İçerik:

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Yörükoğlunun Abacılıya Geliş Tarihi

Bundan 250 sene evvel, Yörükoğlu, İskenderun´a tabi Abacılı Uğurlu karyesine (köyüne) gelmiş. Bir baba bir de oğlu gelmiş.Babası Muhammed, oğlu Hüseyin imiş. Sormuşlar necisin demişler? Yörük oğluyum demişler. Gedik ailesi demekle ma´ruf olan Gedik Halil´in bir dul bacısı ve iki tanede kızı varmış. Dul kadını ihtiyar Yörük Muhammed almış. Kızın birini de oğlu Yörük Hüseyin almış. O diğer bir kızı da Kınalı Fakı´ya vermişler. Kınalı Fakı ile Yörük Hüseyin bacanak oldu.

Yörük Muhammed´den evlad olmamış. Çünkü kadın ihtiyar imiş. Yörük Hüseyin´den ailesi Gürünlü kızından dünyaya gelen evlatlar:
5 oğlan 9 kız dır.
OĞLAN EVLATLAR
1.Mustafa............... Avcılıkla ma´ruf
2.Muhammed........ Hacı Hamık demekle ma´ruf
3.Osman................ Osman´ca demekle ma´ruf
4.Ali....................... Ali Ağa demekle ma´ruf
5............................ Genç iken vefat etmiş Aded dokuz kız beyanında
KIZ EVLATLAR
1.Gedikzade İsmail Ağada.......İsmi Zeynep Fatıma Hanım
2.Hacı Halil Ağada...................Tilbilerde
3.Gocaman´da....İbrahim......... Ormancı Alinin Dedesi
4.Velilerde................................ Topal Veli demekle ma´ruf
5.Dedenin oğlunda................... Kıcı´da Şerif Ağanın Anası Emine
6.Kinnik Veli´de........................ (Ali Zabun İ.H.Y). Yılanlıda
7.Titrek Omarın Anası.............. Yarıkkaya ( Sakıt )´da Deliveliler
8.Muhammed Memo´da........... Kürtçe Muhammed demekle Ma´ruf
9.Ali Memo´da
Muhammed Memo evvel, Velilerden bir kız ile evlenmiş. O kızdan 1 oğlan doğmuş, 1 tane de kız Oğlan, Çini Hasan´dan 3 oğlan doğmuş 1. Genç Fakı 2. Şah Mustafa 3. Küçük Ali (Güççü Ali) Memo´nun Velilerden olan kızı da Osman Kahyalara vermişler.(Yörük Mustuk evlenmiş.İ.H.Y ) Muhammet Memo´nun ikinci ailesi de Yörük Hösün´ün kızıdır. Çini Hasanın evlatlarını çıkardıktan sonra baki kalan hep yörük kızındandır.
Yörük kızının Evlatlarına gelince ;
Gedikzade İsmail Ağadan olanın evlatları Oğlan evlatları
1. Hacı Ahmet efendi

2. Hacı Ali çavuş
3. Teke Ağa
4. Osman Kahya
Kız evlatlarına gelince 3 tanedir.
1. Biri Emişlerdedir.( Sivriler ) Beyazıt Ağada
2. İkincisi Memolarda Işkın Oğlanın Anası (Ümmü Gülsüm)
3. Goca Osmanın ( Kınalı ) ailesi
İkincisi Hacı Halil ağada Tilbilerde (2 oğlan, 7 kız)
2 oğlan evladı
1. Muhammed Mustafa, İskenderun´da
2. Aslan Ali Delibekirli´de
7 kız evladı
1. Çinlerde Yılanlıda
2. Hüseyin Yörükte
3. Topalın Oğlu Halil Ağada
4. Seydi Çavuşun ailesi Zeynep teyze
5. Hacı Osman´ın Hüseyin´in anası. Tilbiler´de
6. Dumanın ailesi Tilbilerde
7. Bir tanesi de . Çataltepede Türkmende Kırıkhanda
Üçüncüsü Kocamanda
Ormancı Alinin Dedesi..
Dördüncüsü
Titrek Omar demekle ma´ruf. Yarıkkayada delivelilerde. Malumat yoktur.
Beşincisi
Kinnik Velilerde, Yılanlıda Delibekirli deler.
Altıncısı Kıcı´da Şerif Ağanın anası. Şerif Ağanın oğulları Hacı Mustafa ve Yakup Biliyoruz. (Şerif Ağanın ninesi. Dedenin Oğlu Muhammed. İki kız kardeşi var. Üç kardeş imiş. İki kız bir oğlan. Babaları Dede imiş.Kızın biri Şah Mustafa´nın ailesi .Biri de Şerif Ağanın anası. Biride Antep tarafında imiş. İ.H.Y)
Yedincisi
Yedincisi Veliler de.
Üç oğlan bir dane de kız.
3 Oğlan evladı
1. İbrahim Koca Mulla Beyazidik , Küçük
Mehmedik ,Mustuk Çavuşun babaları
2. Büyük Osman Avcı Veli´nin babası
3. Goca Hüseyin Ahmed Onbaşı´nın babası Bir danede kız
1. O kızı da Deli Mustafa Bönce´ye vermişler. Ali Bönce ve Muhammed Bönce´nin dedeleri
Sekizinci
Muhammed Memo´da olup Şah Mustafa ve Genç Fakı ve Küçük Ali bunları çık ,geri kalan Memoların cümlesi Yürük kızındandır.
Dokuzuncu Kızları
Muhammed Memo´nun Kardeşi Dokuzuncu, Ali Memo´da.Kızları Topal Fındık.Kibri Eşe Birisi Ceylanlı´da Ümmü Gülsüm
İki dane kız evladı olup kendisi Ali Memo vefat etmiş. Kızlar yetim kalmışlar.
O kızın birini abacılı Güzellide Dingillere vermişler. İşte o kız Hacı Mustafa´nın anası. Kızın adına da Kibri Eşe derler.Ve maruftur.
Kibri Eşe hatta bir gün gelip babamın malından bana mal düşmez mi diyerek bir büyük kulplu kazanı alıp gitmiştir.Memolardan
Ali Memo´nun diğer kızına gelince
O yetim kızının, birini de Ceylanlıya Sabırlara vermişler. O kızın Sabırlardan bir kızı olmuş. O kızı da Dağlıya Eğribucağa Murtaza Hocaya vermişler. Murtaza Hocadan doğan kızı da Kürt Hacı Muhammed efendinin babası almış. Murtaza Hocanın kızından Kürt Hacı Muhammed efendi doğmuş. Türkiye´de Kürt Hacı Muhammed efendi demekle ma´ruf olup, Suriye´de Muhammed Zeynel Abidin demekle ma´ruf. Asıl künyeleri ( Zeynel Abidin´dir. ) Kürt Hacı Muhammed efendi, alim,fazıl,celil bir alimdir. Rahimehullahü teala. El´an evlatları mevcut halde Abdurrahman efendi ve diğer Muhammed efendi.Ebulhayr demekle ma´ruf.
Ali Memonun vefatından sonra; Yörük kızı Ali Memo´nun vefatından sonra Kesik Koca´ya varmış.
Yörük kızının Kesik Kocadan doğan evlatları
Oğlan evlatları
1. Alice. Kara Ahmedin, Memiş Onbaşının babaları.
2. Ömerce Emmi Memişin ve İbrahim Çavuşun babaları
3. Deli Mahmut Mahmut Ali´nin babası Kız evlatlarına gelince Kesik Koca da vefat etmiş. Yörük kızı dul kalmış.Üçüncü olaraktan Cığıl Kocaya varmış. Cığıl Kocadan bir oğlan bir tane de kız olmuş. Oğlan genç iken vefat etmiş, kızı da Fakılara vermişler. İşte o da Avcı Hüseyinin anasıdır. Avcı Hüseyin, Yörüklüye dayı derler.
Cığıllardan gelen kızdan bir tane oğlan Kesik Goca'nın Yörük kızından olan evlatları Adı Gülsüm, Kesikliden Gök Ali´ye vermişler
Oğlan evlatları
1.Hacı Güççük................. Deli Hacının babası
2.Babış Ahmet ............... Babış durdunun dedesi
3.Çolak Veli .................... Çolaklının babası
O bir kızı da Ahmetçe´ye vermişler. Hacı Velilerin, Hacı Ağanın anasıdır. Gülsümün kocası Gök Ali vefat etmiş. İkinci olarak Kipo Osman´a varmış. Kipo Osman´dan bir oğlan bir tane de kız olmuş.
Bir oğlan : Gomser
Bir tane de kız : Acer Ağanın ailesi, velilerden Osman Kipo´da vefat etmiş. Gülsüm dul kalmış. Üçüncü olarak da Gedikzade İsmail Ağaya varmış. İsmail Ağadan iki evladı olmuş. Biri Ali, diğeri de Memiş Hoca ( Ömer gediğin babası) İsmail Ağanın evvelki ailesi de Gülsümün teyzesi idi. Teyzesi Zeynep hanım vefat etmiş idi.
Yörük Hüseyin´in oğlu Hacı Muhammed ( Hamık Koca demekle ma´ruf )
Hamık kocanın aileleri ve evlatları bahsinde;
Hamık kocanın iki ailesi vardır. Birincisi Fakılar´dan Molla Hösün Hocanın kızı Fatıma. İkincisi de Çolaklılardan.
Birinci kadından olan evlatları
Oğlan evlatları
1. Hüseyin Efendi
2. Ahmet Semerci
3. Ali Efendi
4. Doktor Memiş
5. Hasan Efendi
6. Muhammed Deli ...............Bekarken vefat etmiş
Kız evlatlarına gelince;
1. Eşe ..................................Mustafa ve Kundakçının anaları
2. Ayşe ................................Ali Yeğenin anası
İkinci ailesinden olan evlatları
Oğlan evlatları
1. Osman çavuş
2. Muhtar Memiş
3. Hasan .............................. Nişanlı iken vefat etmiş
Kız evlatlarına gelince;
1. Zeliha ..............................Ömer Gediğin anası
2. Zeynep ............................Ceylanlıda Sabancının anası
3. Eşe ..................................Hamdi Çeliğin anası
Yörük Hüseyin´in kızlarının sağa sola evlenmesinden ; Gedikzadeler ve Memolar,Veliler, Kesikliler,Tilbiler,Dönmezler,Dingiller ( Yanlış Kızının Kızı İ.H.Y ), Şerif Ağa, Kinnik Veliler velhasıl bütün bunlar, uzak yakın, büyük küçük hep bunlar Yörükoğluna Dayı derdi.
Hep bu saydığım ana tarafından akraba olup baba tarafından akraba gelmezler.
Hacı Hamık Kocanın oğulları ailesi beyanında;
1. Hösün Yörük : Bibisi kızı, Hacı Halil Ağanın kızını almış. Ondan 3 oğlan 3 kız evladı olmuş.
2. Ahmet Semerci Yörük : Dayısı kızı,( Fakılardan ) 1 oğlan 5 tane kız evladı dünyaya gelmiş. Oğlanın ismi Hüseyin olmakla beraber evladı olmamış. ( Yerini tutacak kimsesi kalmamış.)
3. Ali Yörük : (Memolardan Teyzesinin kızını almış) Çini Hasanın kızını almış. 2 oğlan 2 de kız evladı dünyaya gelmiş.
4. Muhammed Doktor Memiş : Memolardan Köroğlu Ahmedin kızını almış.3 oğlan 1 kız olmuş.
5. Deli Muhammed : Genç iken vefat etmiş, dünyaya evladı gelmemiş.
6. Muhammed Muhtar Memiş : Yörük Gedikzade İsmail Ağanın kızını almış.2 oğlan
4 tane de kız evladı dünyaya gelmiş.
7. Osman Çavuş Yörük : Yılmazlardan almış. 3 oğlan 3 tane de kız evladı olmuş.
8. Hasan Yörük : Genç iken ve hemde Gedikzade İsmail Aağanın kızına nişanlı iken vefat etmiş.
9. Hasan Efendi Yörük : Ceylanlı köyünden Ahmetceler kabilesinden, Muhammed Masca demekle ma´ruf olan Mascanın kızı Fatımayı tezevvüç(evlilik) etmiş. Hasan Efendinin Ceylanlı kızından 2 oğlan 4 kız evladı dünyaya gelmiş. Oğlanın birisi küçükken vefat etmiş. (Not: obür oğlu bu risaleyi yazan Abdurrahman Yörük´tür.)
Hasan Efendi Yörüğün kızları hakkında bahis :
1. Eşe Yörük : Amcası oğluna, Mustafa Yörük´e vermişler. 4 oğlan 1 hız olmuş. İsimleri : Hasan, Mehmet Ali , Halil Hoca, Selahaddin, Hatice
2. Güldöne Yörük : Amcası oğlu, Doktor Hasan ile evlenmiş. 3 oğlan 1 tene de kızı olmuş. Muhammed, Ahmet, Hasan, Bir tane de kızı Aişe.
3. Gürcü Yörük : Ceylanlıya verdiler. Bebek Muhammed demekle ma´ruf. 8 tane kız 1 tane de oğlan. Meryem, Hatice, Döne, Çeşminaz, Hafik, Zeynep, Havva, Fatıma, 1 tane oğlan, Halim.
4. Zeynep Yörük : Amcası oğlu (Ahmet Hüseyin demekle ma´ruf.) onunla evlendi. 1938´de Şam´a hicret etti. Fakat evladı olmadı.Ocakları söndü, yerlerini tutacak kimse kalmadı.
(Hasan Efendi Yörüğün oğlu)
1 oğlan : Abdurrahman İbni Hasan Yörük : 3 oğlu var.
1. Hasan Kudsi Yörük : İskenderunda doğmuş.
2. Muhammed Abdurrahman Yörük : 1943 doğumlu Şam´da doğmuş.
3. Ahmed Faruk Yörük : 1948 de Şam´da doğmuş.
1. Hasan Kudsi Yörük : İbni Abdurrahman Yörük´ün evlatları hakkında :
3 oğlan 8 tane de kız
1. Hüseyin İbni Hasan Kudsi Yörük
2. Abdurrahman İbni Hasan Kudsi Yörük
3. Muhammed İbni Hasan Kudsi Yörük

8 kız : Zeynep, Fatıma, Nezihe, İmtisal, Döne, Şehriyar, Safiye, Nuriye.

4. Muhammed İbni Abdurrahman Yörük´ün Evlatları :
5 oğlan
1. Ahmet ibni Muhammed Yörük
2. Muhammed ibni Muhammed Yörük
3. Mahmut ibni Muhammed Yörük
4. Bessam ibni Muhammed Yörük
5. Abdullah ibni Muhammed Yörük

4 tane kız
1. Neval
2. Emel
3. Menal
4. Buseyna ( Bu risale yazıldıtan sonra 5. kız : Sefa doğmuş)
5. Ahmet Faruk İbni Abdurrahman Yörük´ün Evlatları : (1998 de vefat etti)
2 oğlan :
1. Abdurrahman
2. Usame ( 2001 yılında vefat etti.)
2 kız :
1. Hansa
2. Sümeyye ( Bu risale yazıldıtan sonra 3. kız : Sirin doğmuş)
Abacılı Uğurlu Karyesinin Coğrafi ve Tarihçesi: İskenderun´a bağlı Abacılı Uğurlu karyesi iki kısma ayrılır.Bir kısmına Abacılı Güzelli, öbür diğer kısmına da Abacılı Uğurlu diye tesniye olunur ( isimlendirilir. ). Bunlar her ikisi de ayrı ayrı muhtarlık.
Abacılı uğurlu, birkaç köy olmakla beraber bir muhtarlık idi. Bekbele, Bitişik, Kavaklıoluk, Kozluçukur. Şimdi ise (1986) da 3 muhtarlık ile idare edilmektedir.
Coğrafi durumuna gelince :
Abacılı Uğurlu karyesinin coğrafi durumu, İskenderun´un şimalinden ( kuzey ) 10 km mesafesinde, Deniz´den yükselip giden, Daz´a kadar ve daha Daz´dan Ceylanlı hududuna kadar uzanan bir mesafedir.
Hudut erbaasına gelince ( Dört bir tarafı ) :
Abacılı Uğurlu karyesinin hudut erbaası:
Garben ( Batı ) : Deniz. bahri sefid.
Şimal ( kuzey ) : Denizden Say´dan ( Say: Buldu´yu geçince Sarıseki´ye doğru giderken iki dağın arası ), Boz Katın deresinden, Şahanın deresinden, Datlı Almanın Burnundan, o sırt yeri takip ederek, Osmanlı Çukurunun şimalinden, Loğ Tepesinden, Yelli Belin üzerinden, Gaya´dan Bağlara ulaşır.
Cenuben : Tahtırdan, Sivriden Bağlara ulaşır.
Şarkdan ( Doğu ) : Şarkdan gelen hududu bağlar.
Manzara-i nazar itibara alınacak olursa :
Abacılı Uğurlu karyesinin, görünüşü, manzarası, şimalden cenub garbiyesine uzanan, bir yüksek dağın garbisine kurulmuş köyler, denizden tut da dağın başına kadar, hatta şarkına kadar uzanır. Bu manzaraya nazar edecek olursa, denize bakarsan aynaya bakar gibi, yönünü dağa dönersen, her taraf yeşillik içerisinde, dağın eteğinde köyler kurulmuş, portakal bahçeleri,beyaz renkli binalar kurulmuş, saf saf olmuş, baktıkça bakasın gelir. Hayran olmamak imkansızdır. Velhasıl, hoşlanmamak elden gelmez.

Abacılı dağları vaktiyle bundan 250 veya 300 sene evvel hali boş imiş. Yalnız Beylanda, Beylan ( Belen ) Beyleri, Payas´ta , Payas Beyleri var imiş.Hudutları Say imiş. Sahili bu iki beyler zapt etmişler idi.Aralarında aşiret kavgaları olur imiş.Abacılılar dağları zapt edip köyleri kurduktan sonra yavaş yavaş sahili de ellerine geçirmişler.Derebeylik sönüp gitmiş.

Abacılıların nerelerden geldikleri
-Gedikliler, Veliler, Hacı Veliler, Fakılar, Çopurlar, Maraş´tan gelme
-Kundakçılar, Topallar, Sarı Aliler, Kara Fakılar, Ulaşlı dan gelme
-Kara Mustafalar, Kınnılor, Tilbiler, Velcikler,Emişler, Topal Sofular, Bosçalar, Bosçalar, Mullalar, Sarısekiden gelme
-Ahmetceler, Musalar, Cığıllar Hacı Alaslıdan gelme, Asılları Türkmendir.
-Küpeliler, Çolak Gocalar, Gök Mustafalar, Apıklar, Yuvalı dan gelme.Dağlıdır.
Gedikliler Kimlere Akraba
Gedik Mustafa Kahyanın üç oğlan 4 kızı vardı.
Oğlanlar
1.Kara Bıyık
2.Kara Bostan
3.Memiş Efendi
Kızlar
1.Emişlerde Molla Ağanın ailesi
2.Kınalı Hacı Ali Efendinin ailesi
3.Memo Mustafa´nın ailesi
4.Kara Mustafalar dan Kara Ahmedin ailesi
Gediklerle,Kınalıların Akrabalıkları
Kınalılarla gediklerin babadan akrabalıkları yoktur.yalnız,Kınalılardan,Gedik Halilin bacısının kızını almakla sıhriyet garabeti (evlilik bağı) var.Sonraları Kınalı Hacı Ali Efendi ailesi, Gedik Mustafa Kahyanın kızını almış.Kınalı Seydi Onbaşı, Gedik İsmail Ağanın kızını almış.Çolak Nuri, Osman Kahyalardan almış. Kınalılardan Köşkerin Reşid, Osman Kahyalardan almış. Seydi Onbaşı vefat etmiş,ailesini,İsmail Ağanın kızını,Kınalı Hacı Hasan almış.O´da vefat etmiş ( İsmail Ağanın Kızı ).İkinci olarak Hacı Hasan Kınalı, Gedikzade Hacı Ahmet Efendinin kızını almış.Velhasıl,kınalılar gediklinin bir köşesini tutmuş.Yine kınalı Mevlüt Onbaşı, Kahyalardan almış.
Gedikliler Emişlerin Garabeti
Emişler demekle ma´ruf olan dedeleri Sivri Hasan iki ailesi olup ikisi de Kahyalardan.
Evlatları 3 oğlan 2 kız
3 Oğlan
1.Molla Ağa
2.Beyazıt Ağa demekle ma´ruf
3.Ağa demekle ma´ruf
2 Kız
1.Memolardan Mustafaca demekle ma´ruf, ailesi
2.Memolardan Genç Fakı demekle ma´ruf, ailesi
Emişlerin, Gediklilerle babadan akrabalıkları yoktur.Yalnız Molla Ağanın ailesi, Gedik Mustafa Kahyanın kızını almış.Beyazıt Ağa, İsmail Ağanın kızını almış.( Yörük kızının kızı ) Ağanın oğlu( 3 nolu ) Tayfur Ağa Gedikzade Hacı Ahmet efendinin kızını almış. İkinci olarak ta Osman Kahyalardan bir aile daha almış.
Gedikzade Hacı Ahmet Efendi,oğlu Ali Hocaya bacısının kızı Beyazıt Ağanın kızını almış.Velhasıl Emişlerde Gediklerin bir köşesini tutmuş.Dayı yeğen birbirine karışmış.
Beyazıt ağanın 3 oğlu 2 kızı var.Yörük kızının kızından
Oğlanlar
1.Hasan Paşa
2.Hüseyin Ağa
3.Ali
4.Muhammed
Kızlar
1.Gedikzade Ali Hocanın ailesi
2.Ahmetce oğlunun ailesi

Kınalılarla Velicelere gelince
Kınalılarla Veliceler ne babadan ne de anadan akraba değildir.Yalnız Hacı Ali Efendi Kınalı ile Paşa Hoca merhum teyzezade idiler.Onların anaları Ulaşlı dan, abacılılıkla alakası yoktur.
Gediklilerle Tilbilere gelince
Gedikzade İsmail Ağa Yörük Hüseyin´in kızını almış.Tilbilerden Hacı Halil Ağa da Yörük Hüseyin´in ikinci kızını almış.Bu nedenle birbirlerine teyzezade derler.Babadan akrabalıkları yoktur.
Kara Mustafalara gelince
Kara Mustafalar, Gediklilere ne babadan ne anadan akraba değiller.Yalnız Kara Mustafalardan Kara Ahmet, Gedik Mustafa Kahyanın kızını almış. Kara Ahmedin çocukları,Kara Bostan,Kara Bıyıklar dayı derler.
Veliceler Tilbilere gelince
Her iki kabile birbirleriyle amca oğulları.
Fakılarla Diğer Kabileler Hakkında Bahis
Fakılardan Molla Hüseyin Hocanın 3 kızı varmış.Birini Yörük Hüseyinin oğlu Muhammed Yörük´e vermiş. ( yani Hamık Gocaya )
İkincisini Memonun oğlu Çini Hasana vermiş.
Üçüncüsünü Velilerden Hamdi Hocanın kardeşine vermiş ismi Hasan imiş.
Memolar dan Çini Hasanın evlatları
Yörüklerden Hamık Kocanın evlatları
Velilerden İbrahim Hocanın ve Hüseyinin ve Semerci Mevlüdün evlatları.Bunlar hep birbirleriyle teyzezadeler.Fakılara dayı der.Fakıların da hepsi yeğenleri babadan akrabalıkları yoktur.
Babadan akraba olmayan
Kara Mustafalar, Gınnolar, Tilbiler, Velcikler, Emişler, Topal sofular, Bosçalar, Mollalar ( Sarısekiden gelme)
Kundakçılar, Topallar, Sarı Aliler, Karafakılar ( Ulaşlıdan gelme )
Bu saydıklarım baba tarafından birisi yek diğerine akraba gelmez.Çünkü herbirisi ayrı ayrı yerden gelme. Ayrı ayrı kabile müteferrik halde toplanmış.
Küpeliler,Çolak Kocalar, Gök Mustuklular, Apıklar, Dağlı Yuvalıdan gelme.
Baba tarafından birisi yek diğerlerine akraba gelmezler.
Ahmetceler, Musalar, Cığıllar, baba tarafından birisi yek diğerine akraba gelmezler.
Rivayete göre Kesikliler , Maraş´tan gelme. El-an Maraş´ta akrabaları olduğu mevcuttur. Bönceler, Kıylılar, Kesikliler, Çolak Osmanlar, Apıklar, Cığıllar, Deli Hasangil, hiç birisi baba tarafından yek diğerine akraba gelmez.
Gediklilere babadan akraba olan Memolar, Hasolar bunlardan başkası hiç birisi babadan değildirler. Akraba olanlar hep ana tarafından.
Fakılar da aynı surette baba tarafından akraba yoktur.
Veliler de baba tarafından akraba yoktur. Hep ana tarafından.
Yalnız, Ahmetcelerle ,Bağdatlılar amcazadeler.
Esmeler kelimesinden bahsetmek yerinde olur zannedersem.
Bekbele de İbiş Bönce, ihtiyar bir adam imiş. Genç bir ailesi var imiş. Son zamanda iki oğlu olmuş. İkiz. Haber vermişler, iki tane oğlun oldu. İkiz demişler. Zavallı bönce demiş ki: öyleden çifte gitmeye benzer , Bönce vefat etmiş.Ailesi, Cığılların dedesi var imiş. Bekir Cığıl´a varmış. Ondan bir kız evladı doğmuş. O kızı da Velilerden İbrahim Kocaya vermişler. Kızın adı Esme imiş. İbrahim Kocadan 6 kız evladı olmuş. Herbirisini Velilere dağıtmış. Esme gayet de akıllı bir kadın imiş. Evlatları da akıllı olduğu için şöhret bulmuş. İsim almış evlattan evlada ismi kalmış, dillere destan olmuş, esmeler diye şan bulmuş.
Kınalılarla Velilerin babadan garabetleri yoktur. Yalnız Hamdi Hoca merhum, Kınalı Hacı Ali Efendi´nin bacısını almış. Celal Velioğlu ,Cemal, Haydar, Hacı Ali Efendiye dayı derlerdi.
Cığılların Abacılıya Geliş Sebebi
Cığılların asılları Hacel Aslıdan Türkmendir. Zamanlarında Cığıl ailesi kendi ailelerinden bir oğlana, bir kıza nışan takmışlar.Kızda gayet güzel imiş. Türkmen Mürselzadelerden kızı görmüşler ve o kızı Mürseller alıp kaçırmişlar. Çığıllarda Mürsellerden birkaç kişiyi öldürmüşler kaçmışlar.Evvel Ceylanlıya sonralarıda abacılıya gelmişler.Öbür kardeşleri de kürt dağına kaçmış.Öbür kardeşlerinden olmuş.
Şimdiki halde Suriye gümrük karakolu Babül Heva diye ma´ruf olan Babül Hevanın şarkında bir köy var.( Daretül İzzet )
Cebeli Semanın eteğinde şark tarafında büyük bir köydür. İşte o köyde bir çokları Cığıl ailesidir.Bu risaleyi yazdıktan sonra tekrar( Darül İzzet )´e gittim.( 128 ) yaşında bir ihtiyardan sordum.Cığıl ailesinden;Siz buralımısınız yoksa başka yerden mi?
Dedi ki biz buralıyız dedi.bana kanaat geldi.Cığıllar asılları Arapdır.
Deli Hasangilin geliş yerleri Yarpız´dan,
Yarpız Osmaniye den öte bir köyün ismi olup o köyden abacılıya gelip yerleşmişler.Cığıllardan bir kız almışlar akraba olmuşlar babadan akrabalık yoktur.
Kıylılıar, Kıylıdan gelme Kıyı Osmaniye den öte bir köyün ismi olup Kıyıdan geldikleri için kıyli demişler. Abacılı´da baba tarafından hiçbir aile ile akrabalıkları yoktur.
Gediklilerin Geliş Sebebi
Gedikliler,Maraştan bir hadise sebebi ile çıkmışlar. Üç gardaş imiş.Birisi İstanbul tarafına,birisi de Bağdat tarafına,biriside abacılıya gelmiş.İkinci rivayet de Maraştan evvel Konya tarafından Maraşa gitmişler el-an.Irakta, Bağdatta, Kerkükde Gedik aileleri mevcuttur.Gedik ismi ile müsemma´dan değişmemiştir.
Abacılıların Göç Etmeleri
Sene 1910 dan 1920 aralarından abacılılar göç etmişler.Bir kısmı Delibekirliye,Yılanlıya,Telbizek´e,Karaçağıl´a göç etmişler. Halen orada tevattun (vatan) etmektedirler.
İkinci olarakta
1938 tarihinde bazı adamlar abacılıdan Şama hicret etmişler..Abacılı Bekbeleden, Cığıllardan ,Kıyılılardan,Böncelerden, Kerimlerden, Memolardan, iki tane Yörüklerden,bir tane Gediklerden, iki tane Abacılı Güzelliden,Zontlardan.
Kırıkhan kazasına tabi Ceylanlıdan, Aktepeye tabi Dağlı Eğribucak ve Kürecili ve Gülpınar ve daha diğer köylerden velhasıl bir köy olacak kadar oldular.
Abacılılar 1946´da Şam´a evler yapmaya karar verdiler.Şam´ın tam şimalinde bir dağ var.Adına Cebeli Gasiyun derler.Şamus salihiyenin tam bitişiğinde Cebeli Gasiyunun eteğinde bir arz var.Arzı metruke emlek dolu.Kırklar ile yedilerin tam ortasında gecekondu sıfatıyla evler yaptılar.Tevattun ( vatan ) ettiler El-an orada meskundurlar.
Dağlılar abacılıların bu hallerini görünce, mezkur tarihin akabince (tarihten sonra), onlarda abacılıların yanı başına evler yaptılar.Velhasıl oraya koca bir mahalle kurdular.Araplar Türk mahallesi demektedirler.Çok geçmeden abacılılar mezkür mahalle cami yaptılar.Caminin adını Cami-ut Takva koydular onun üzerine çok geçmeden mahalle büyüdü.İkinci bir camiye ihtiyaç görüldü.Mahallenin öbür tarafına da Ceylanlıdan İnciklerden Molla Mustafa vasıtasıyla bir cami daha yapıldı adına ( Cami-ul Lehf) dediler.Mezkur mahalle Türk mahallesi diye şöhret buldu.
Türkiye´nin Manisa ve Sındırgı taraflarından eski Bulgar göçmenlerinden ırkları Pomak gelenlerde çok oldu.Velhasıl Türkiye´nin neresinden Şama bir Türk gelse,Türk mahallesini bulmaktadır.
1938´de gelenler Şama hicret edenler,bir çokları vefat etti.Kalanlarda ihtiyar oldular.Mürür zaman oldu ( çok zaman geçti ) yarım asır vakit geçti yerlerini evlatları torunları tuttu.Velhasıl alem başka alem oldu.

İskenderun´a tabi Abacılı Uğurlu karyesinde Kavaklıoluk köyünde 4 kabile oldu.Birisi Bakırlar, Yılmazlar, Yıldırımlar,Sarılar bu 4 kabile senelerce beraber yaşamışlar, aralarında mühim bir hilaf olmamış.
Bu 4 kabilenin ayrı ayrı kendine göre babadan dededen kalma adetleri ve ananeleri var. O ananeleri muhafaza edip gitmekteler.Her kabilenin adetinden diğer kabileye sirayet etmiştir.
Bu 4 kabileden Sarılar, Kara Fakılı dan gelme diye rivayet olunmaktadır lar. Ama 3 kabileler, Bakırlar,Yılmazlar, Yıldırımlar nerden geldikleri kesin belli değildir. Amma garabetlerine gelince, 4 kabilenin 4´ü de ne babadan nede anadan akrabalıkları yoktur.Yalnız Yörüklerden Osman çavuş Yılmazlardan bir kız almış .Biride Yörükler den Ali Ağanın oğlu Kara Hüseyin ,Bekirli den İsa Goca´nın Kızını almış.
Kavaklıoluk ta Yörüklere pek yakın komşuları olan. Aşıklar demekle ma´ruf olan birkaç evdir. Şimdi onlara Çevikler diye isim koymuşlar. Çevikler babadan dedeye pek yakın yaşamışlar.Aralarında hiç ihtilaf olmamış. Ne babadan ne de anadan akrabalıkları yoktur.Sonraları üç kardeşin üçü de Yörüklerden kız almışlar.Yörüklüye enişte olmuşlar. Bu mezkur Çeviklerin asılları ve geliş yerleri ,eski kabile reisi meşhur Ceritler den ayrılıp gelme diye kuvvetli rivayet olunmuştur hem de Ceritoğlu meşhur şair olduğu gibi Koca Aşık da meşhur şairdir.
Bu risale 1946 muhtasar ( kısaltılmış ) olarak yazılmış ise de tekrar mufassal ( açıklamalı ) olarak 1986 yazılmaya lüzum görülmüştür.Yani bu ikinci yazılışı. İş bu risaleyi yazan Abacılı Uğurlu karyesinden ABDURRAHMAN İBNİ HASAN YÖRÜK,mevalid(doğumu) (1914) tarihinde mezkur karyede doğmuş.(1938) Şama hicret etmiş.Elan Şam´da mukim(Gafera lena veleküm)
Allah sizi ve bizi mağfiret etsin

İ.H.Y : İsmail Hakkı Yıldırım tarafından yapılan ilaveler.
Allah Rahmet Eylesin

(F:zilkade 1407 hicriye)
(16............1987 miladi)

ABDURRAHMAN YÖRÜK

Çeviren : Adnan -Yadigar YILDIRIM
Yazan : Metin - Beyhan YILDIRIM
Derleyen : Akif YILDIRIM
Son Düzeltmeler : Bilal YILDIRIM
04 Temmuz 2006 Salı

Ek Not:

Abdurrahman Yörük. Kısa Abacılı Tarihçesi. Kendi Notlarından Alıntlar.

İçerik:

“Kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde esir kalamaz. Günü gelecek siz de kurtulacaksınız.” ATATÜRK, Adana İstasyonu, 15.03.1923.
“Hatay benim şahsî meselemdir.” ATATÜRK, Çankaya Köşkü, 08.01.1937. Hazırlayan
Cemil Gök
Araştırmacı cemilgok32@hotmail.com Cep: 0.505.901.66.79
Isparta, 20.01.2010.

SUNUŞ
Bir arkadaşım, Bekbele’yi tanıtan bir çalışma yapmamı istedi ve “sen aslen oralısın” diyerek de beni teşvik etti. Bitişik Köyünden Demircikdibi yaylasına giderken Batak ve Bitişik (Gömbece) Köyünde Orta Sırt mevkii Halil İbrahim Kocaman dedemin yurt yerleriydi. Fakat konunun Bekbele ile sınırlı kalması, bir birinden koparak gelişen bölgenin konumu bakımından doğru olmayacaktı. Bölgedeki 300 yıllık yerleşim ve gelişimin ana unsuru Abacılı Köyü idi. Bugünkü bütün köy, mahalle ve mezralar, Abacı Köyünden koparak gelişmiş, yerleşik aileler evlilik bağı kurarak bir biriyle kaynaşıp çoğalmış ve yeni yerleşim birimleri oluşturmuştu. O kadar ki yöre halkı tarafından Abacılı dernekleri kurulmuş ve geleneksel olarak “Yörük-Türkmen Şöleni” düzenlenmeye başlanmıştı. Bu nedenle, konuya“Abacılı” diyerek başlayacağız.

ABACILI
Abacılı, (Aba) kök sözcüğünden (-cı) ve (-lı) ekleri ile türetilen Türkçe bir sözcüktür. Aba sözcüğü, bir tür yünlü kumaş anlamına gelir. Dövme yünden genellikle devetüyü ya da siyah renkteki abadan maşlah, çakşır, kalçın, şalvar, börk, börkenek, potur, cepken, salta, yelek, cüppe, yağmurluk, mest ve terlik gibi çeşitli giysiler, heybe, hurç ve eyer örtüsü yapılır. Bu nedenle abacılık Anadolu'nun her yanında gelişmiş bir el sanatıdır. Abacıların, sık dokunmuş ve iyi kaliteli abayı işlemek zorunda oldukları, eski esnaf nizamnamelerinde belirtilmektedir. Abacılı sözcüğündeki, (-cı) eki yapım, üretim ve satış yapan bir gurubu, (-lı) eki de aidiyet, mensubiyet ve topluluğu ifade etmektedir.1



1 Mustafa Demircan, Bekbele Beldesinin Tarihçesi, medyatext.com/V1/Pg/detail/NewID/239814/CatID/2/CityName/Samsun/TownID/345/VillageID/12545/SchoolID/
 
 
ABACILI CEMAATİ
Araştırmacılar, Abacılı Cemaati’nin, Oğuzların Günhan kolunun Bayat Boyundan olduğunu, 17. yüzyılın ikinci yarısında, Konya Larende (Karaman)’den çıktığını, Boz-Ulus Türkmenlerinden Dulkadir Oğulları Beyliği tarafından idare edilen Maraş'a geldiğini, buradan da 17. yüzyılın sonuna doğru Abacılı’ya yerleştiğini söylemektedir.2
Arşiv kayıtlarında Abacılı (Abacılu) Cemaati’nin Adana Eyaleti, Kars-ı Zülkadiriye Kazası (Maraş Sancağı), Payas Kazası (Halep Sancağı), Biga Sancağı, Aksaray Sancağı, Uzeyr Sancağı (Adana Eyaleti), Cizr-i Ergene Kazası (Edirne Eyaleti)’na yerleştiği belirtilmektedir.3 17. yüzyılın sonunda, Payas- Belen menzilleri arasında yol güvenliğini sağlamak amacıyla, “tüfek endaz neferatı”4 olarak Abacılı Cemaati’nin yöreye iskân edildiği, İkinci Viyana Kuşatmasından sonra, 18.04.1690 tarihinde devlete bağlılık göstermek üzere Konya’ya çağrılan “Yörük-Türkmen aşiretleri” arasında “Cemaat-i Abacıoğlu Tabii Payas” olduğu anlaşılmaktadır.5

Osmanlı döneminden günümüze intikal eden hatıralarda, Abacılı Cemaatini yöneten kâhyaların Gedikli ailesine mensup olduğu belirtilmektedir.6 Abacılı bölgesinde; Abacılı, Bakırlar (Bekirli), Bozcalar (Boşçalar), Bilginler (Çolaklı), Cığıllar (Telliler), Çevikler (Celayirler), Çolaklar, Veliler ve Dingiller (Bebekler), Dönmezler (Veliler), Sivriler (Emişler), Gedikler (Gedikli), Gençler (Memolar), Günaylar (Çendoğulları), Gökler (Kocamanlar), Gökçe (İsmailler), Aklar ve Özyiğitler (Haciler), Dönmezler (Haseler), Kamerler, Karalar, Kesikler, Kınalılar, Küpeliler, Okyaylar (Musalar), Güneş ve Abacılar (Onbaşılar), Sarılar (Mecideliler), Sönmezler (Fakılar), Sönmez ve Yardımcı (Göğcealiler), Musacalar, Kayalar (Tilbiler), Topallar (Topaklar), Uluçlar (Şakolar), Yıldırımlar (Yurüklü), Yılmazlar (Hacolar, Kara Hasanlar), Yusuflar, Zabunlar, Zontlar ve diğerleri öteden beri yerleşik ailelerdir. 7



2 Araştırmacı Bilal Yıldırım, Osmanlıda Aşiretlerin İskânı, aileagaclari.net
3 Cevdet Türkay, Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatlar, Tercüman Gazetesi Yayınları, Birinci Basım, İstanbul 1979, s.173.
4 Tüfek endaz neferatı, “dehşet endaz adam” gibi tüfeği iyi kullanan vurucu askerler anlamında kullanılmıştır.
5 Ahmet Faik Türkmen Mufassal Hatay Tarihi, Cumhuriyet Matbaası, İstanbul 1937, s.586. Mehmet Tekin, Osmanlı Dönemi Hatay Tarihi, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara 2000, s.55.
6 İskenderun İmam Hatip Lisesi Müdürü M.Halim Gedik.
7 Niyazi Yıldırım, Abdurrahman Yörük, Ömer Osman Bilgili, M.Halim Gedik ve Adnan Bakır’dan naklen Araştırmacı Bilal Yıldırım, Osmanlıda Aşiretlerin İskânı, aileagaclari.net Seydi Ahmet Göğ. Hacı Mustafa Bakır. M.Ali Sarı. Habip Akçaylı, Akçay’ın Tanıtımı ve Tarihi, Yayınlanmamış Makale, İskenderun 2000.
 
ABACILI KARYESİ
1530 tarih ve 998 numaralı Osmanlı Vilayet Muhasebe Defterine göre, “Kerkip” ve “Ak-Oluk” birimleri Özer İli livası İskenderun nahiyesine bağlı iki ayrı köydür. Bu tarihi tasvir eden haritada, bugünkü Bekbele Beldesi’nin bulunduğu yer “Kerkip”, Kerkip’in güney doğu istikametinde Ağoluk yaylasının bulunduğu yer ise “Ak-Oluk” köyü olarak işaretlenmektedir.8

1690 yılından sonra, Kerkip (Bekbele) ve Ak-Oluk (Ağoluk) bölgesine “Abacılı” denilmeye başlanmıştır. 1865 tarihli listede, Abacılı Karyesinin, 42 hane ve 124 nüfustan oluştuğu belirtilmektedir.9 Osmanlı döneminde Abacılı Cemaati, Bitişik ve Bekbele yaylalarında yaylar, bugünkü Bitişik (Gömbece) köyünde kışlardı.10 Başlangıçta Abacılı Köyü, Payas ve Belen Kazalarına bağlıyken, 1881 yılında ilçe hüviyetini kazanan İskenderun Kazasına bağlandı.11 19 yüzyılda Abacılı Köyü, Abacılı Uğurlu Köyü ve Abacılı Güzelli Köyü adıyla iki köye ayrılmış, 1905 tarihli Halep Salnamesinde, Abacılı Uğurlu Köyü, Abacılı Güzelli Köyü ve Akçay Köyü adıyla üç köy olmuş,12 1918’de Fransız işgaline kadar belirtilen 3 köy olarak kalmış ve halk arasında bütün bölgeye “Abacılı” denilmiştir.
Merkezi Bitişik olan13 Abacılı Uğurlu Köyünün sınırları, Akdeniz’den başlayarak yaslandığı Amanos Dağlarında Osmanlı Çukuru’na kadar uzanırdı, bugünkü Sarıseki Beldesi sınırlarıyla da komşuydu. İskenderun’da Suçıkağı (Sakıt) ve Güzelli köyleri hariç, Kırıkhan’da Ceylanlı, Alaybeyli, Yılanlı ve Delibekirli Köyleri sınırına ulaşırdı. 19. yüzyılda Abacılı Güzelli Köyü’ne, bugünkü Güzelköy muhtarlığı ile İskenderun’un Güzelçay (Akçay) mahallesi bağlıydı.14 Kadim Ak-Oluk (Ağoluk), bugünkü Güzelköy ve Güzelçay mahallesinin yaylasıdır. Bugün Kerkip adı neredeyse kaybolmuş, eski günlerden “Kerkip Narı” denilen ekşi bir nar tadı yadigâr olarak kalmıştır.
19 yüzyılın başında Abacılı Uğurlu Köyü’ne, Bitişik ve Bekbele yayları ile Kerkip (bugünkü Bekbele), Gömbece (bugünkü Bitişik), Kavaklıoluk ve Kozluçukur birimleri bağlıydı. Bu dönemde yaylak yerine Bitişik ve Bekbele, bugünkü Bekbele’ye Kerkip, Orhangazi’ye Fakılar, Bitişik’e de Gömbece denilirdi. 15




8 Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, 998 numaralı Muhâsebe-i Vilayet-i Diyâr-i Bekr ve Arab ve Zü’lkadiriye Defteri (937/1530) Cilt II, Ankara 1999.
9 BOA, Y.EE.: 37/39. Akif Bilge Çelik, Fırka-i İslahiye, Yüksek Lisans Tezi, K.Maraş Sütçü İmam Ü. 2008.
10 İskenderun İmam Hatip Lisesi Müdürü M.Halim Gedik.
11 Erdoğan Aslıyüce, Akdeniz’in İncisi İskenderun, İskenderun 2007, s.383.
12 Halep Salnamesi, 1321 tarihli belge fotokopisi. Cemil Gök, Hatay Yerleşim ve Yönetim Birimleri, Basılmamış çalışma, Ankara 2008.
13 İskenderun İmam Hatip Lisesi Müdürü M.Halim Gedik. Araştırmacı Bilal Yıldırım.
14 Abdurrahman Yörük, Abacılı Risalesi, Basılmamış çalışma, İskenderun 1987. Araştırmacı Bilal Yıldırım, aile ağaçları.net. İskenderun İmam Hatip Lisesi Müdürü M.Halim Gedik. H.Gedik, Osmanlı döneminde Abacılı Karyesi sınırlarının öteyüz denilen Kırıkhan’ın dağ köylerinden Amik Gölüne ulaştığını belirmektedir.
15 İskenderun İmam Hatip Lisesi Müdürü M.Halim Gedik (Hikmet oğlu, 1948 doğ.).
 
Buna göre eskiden beri Abacılı olarak bilinen yörenin konumu, yönetim ve yerleşim birimleri aşağıda belirtilmiştir.

BÖLGENİN KONUMU
Çevre
Bölgemiz deniz ve dağlar arasında, kıyıdan itibaren az bir eğimle yükselen vadi ağzında kurulmuş şirin kasaba, köy ve mahalleler ile dağlık bölgedeki serin yaylardan oluşmaktadır. Dağlık bölgede, derin dere-tepe oluşumları, Akdeniz’e özgü makilik, tesbih, defne, kiraz, (kızılcık), gürgen, kesme, meşe, çam, püren ve ıhlamur ağaçları, soğuk su kaynakları ve ağaçların renk cümbüşü arasında yaylalar bulunur. Yaz aylarındaki buharlaşmanın etkisiyle kasabaların havası biraz basık olur. Bölgemiz yeşil ve havası temizdir. Yörede nar, narenciye, incir, kayısı, erik, elma, armut, üzüm, ceviz, badem gibi meyveler ve domates, biber, patlıcan, ıspanak, soğan, sarımsak, fasulye, patates gibi sebzeler yetiştirilir. Denizciler ile Şehit Teğmen Ahmet Tor kışlası arasında, yine Denizciler ile Askeri Cephanelik arasında iki kuru dere bulunmaktadır. Bekbele’nin içinden Akçay deresi geçmektedir.

Yerleşim
Eski“Abacılı Karyesi”16 veya “Abacılı” bölgesinde, bugün Bekbele ve Denizciler Beldeleri, ayrıca Bitişik, Kavaklıoluk, Orhangazi, Güzelköy ve Çınarlı Köyleri ile İskenderun merkez Güzelçay (Akçay) mahallesi bulunmaktadır. Bölge halkının bir yerden koparak gelişmesi nedeniyle, Denizciler, Kavaklıoluk ve Bitişik halkı Değirmendere, Çalak, Haymaçınar, Esenbek, Demen, Ispatan, Demircikdibi, Bitişik ve Gebece gibi yayları çoğu kez müştereken kullanmaktadır.17 Bekbele Yaylası ve Göbunat görülmesi gereken yerler olarak sıralanabilir. 18 Güzelköyün Akoluk, Bağlıca ve Almadağ adında yayları ile Karaincir Gediği’nde bir paraşüt alanı bulunmaktadır. 19
Kurum ve Kuruluşlar
Bölgemiz, İskenderun Organize Sanayi Bölgesi, 39. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı Şehit Teğmen Ahmet Tor Kışlası, Sarıseki ve Denizciler arasında Akdeniz Üs Komutanlığına bağlı birimler, Akaryakıt Depo Komutanlığı, TCDD İstasyonu, NATO, Sarıseki Gübre T.A.Ş. ve TCDD Limanları, Ekinciler, Yazıcılar ve Tosyalı gibi özel Demirçelik Sanayi, Petrol Ofisi Bölge Müdürlüğü ile A.N.T Tesisleri, Karayolları 3 Nolu Asfalt Şantiyesi ve İskenderun Demir Çelik Fabrikası gibi birçok sanayi kuruluşları, büyük depo, antrepo, atölye ve tesisler bulunmaktadır. Bölge halkı genelde asker, sanayide çalışan işçi, çeşitli kamu kuruluşlarında çalışan memur ve işçiler, çarşı esnafı ve çalışanları ile

16 Karye: Köy.
17 Eski Belediye Başkanı ve Kavaklıoluk Köyü Muhtarı Sedat Bakır. Bitişik Köyü Muhtarı Efendi Dönmez. 18medyatext.com/V1/Pg/detail/NewID/239814/CatID/2/CityName/Samsun/TownID/345/VillageID/12545/SchoolID/. Mustafa Demircan, a.g.e.
19 Güzelçay Mahalle Muhtarı Davut Zabun.
 
bölgemize dinlenmek için yerleşen emeklilerden oluşmaktadır. Köylerimizde, bir kısım halk tarım ve hayvancılıkla uğraşmakla birlikte, geçimlerini kasaba ve şehir merkezinde bulunan işlerden sağlamaktadırlar.20

Ulaşım
Kıyı şeridinde Hatay-İskenderun (D817 nolu) karayolu ile İskenderun- Toprakkale demiryolu geçmekte, kıyıdan 2-3 km içerde, dağlık bölgeden Denizciler bağlantılı Ceyhan-İskenderun (E91 nolu) otoban yolu bulunmaktadır. Otoban yol Denizciler kasabasının üstünden, Bekbele kasabasının da ortasından geçmektedir. Ayrıca Şehit Teğmen Ahmet Tor Kışlası ile Eşekgeçmez deresi arasından 2,5 km. ve Otoban yolun Denizciler Gişesinden bağlantılı olarak 1,5 km. mesafeli iki tali yolla Bekbele ve Denizciler kasabaları arasında ulaşım sağlanmaktadır. İskenderun Payas karayolunun 8. km.sinde; Akçay köprüsünden sağa dönence Fatih Sultan Mehmet Mahallesi (eski Kesmelik mevki), ilerde Bekbele’ye ulaşmadan sağa sapan yolun 3. km.sinde Çınarlı köyü, 2. km.sinde Bekbele Beldesi, 5. km. ise solda Bitişik ve sağda 4,5 km.sinde Orhangazi köylerine ulaşılmaktadır. Bekbele Beldesinden 1 km. sonra Orhangazi ve 3 km. sonra da Bitişik Köylerine ulaşılmaktadır. Hatay-İskenderun karayolunun 9. km.sinde Denizciler Beldesine, buradan 3 km. sonra Kavaklıoluk Köyüne ulaşılmaktadır. Bu durum bölgede ulaşımı rahatlaşmış ve hızlandırmıştır. Bölgede düzenli olarak, Bekbele ve Denizciler Belediyelerine ait halk otobüsleri ile İskenderun’a ulaşım sağlanmaktadır. 21

Nüfus
Abacılı yöresinde, içeriden ve dışarıdan önemli nüfus hareketleri olmuştur.
BİRİM ADI	1970
YILI	1990
YILI	2000
YILI	2008
YILI
Bekbele	1.240	1.575	5.971	7.482
Denizciler	-	9.280	17.495	16.178
Bitişik	1.114	799	718	798
Çınarlı	180	442	936	744
Güzelköy	-	1.509	1.217	1.949
Kavaklıoluk	395	369	152	395
Orhangazi	-	-	461	536
Yöremizde, 1970-1990 ve 1990-2000 dönemlerinde nüfus artışı, 2000-2008 döneminde de nüfus azalışı izlenmektedir. Nüfus artış yoğunluğu Bekbele ve Denizciler kasabalarında, nüfus azalışı da köylerde görülmektedir. Nüfus artışı, tamamen yörenin doğal nüfus artışı olmayıp, çevrede büyük işyeri, tesis, depo,


20 http://www.denizciler.bel.tr/sayfa.asp?ID=20 Erdoğan Aslıyüce, a.g.e., s.553.
21 Eski Belediye Başkanı ve Kavaklıoluk Köyü Muhtarı Sedat Bakır. Habip Akçaylı, Akçay’ın Tanıtımı ve Tarihi, Basılmamış Makale, İskenderun 2000.
 
atölye ve fabrika gibi kurumların bulunması nedeniyle ilçe, il ve ülke genelinden buraya yerleşen nüfustan kaynaklanmaktadır. 22

BEKBELE BELDESİ
Bekbele yaylası ve bugünkü Bekbele (eski Kerkip) bölgesi, 1918 Fransız işgaline kadar Abacılı Uğurlu Köyü’ne bağlıydı.23 Hatay’da tam bir manda hâkimiyeti sağlamak isteyen Fransızlar, bazı Türk kazalarını nahiye, bazı nahiyeleri kaza yaptılar, bazı Türk köylerini de ikiye böldüler.24 Fransızlar döneminde Abacılı Uğurlu Köyü, Bekbele ve Bitişik adı ile iki köye bölündü.25 1937 tarihli İskenderun köy listesinde, çeşitli harita ve mahallinde yapılan tetkiklerde adı “Pekbele (Bekbele) Köyü” olarak belirtilmektedir.26 1940 yılında Hatay’ın Anavatan’a katılmasından sonra adı tekrar “Bekbele (eski Abacılı Uğurlu) Köyü” olarak düzeltilmiş, günümüze kadar“Bekbele” olarak gelmiştir.27 Bu düzeltmede, “eski adı Abacılı Uğurlu” yazılmıştır. 1940 yıllarında Bekbele Köyüne Bekbele yaylası, Kerkip, Kesikli, Veliler, Daz, Beşiktaş ve Fakılar (Orhangazi) Mahallesi bağlıydı.28 “Bekbele” adı, 12 km. yukarıdaki Bekbele yaylasından, bugünkü (Bekbele, eski Kerkip) yerleşim bölgesine, 1950 yılında köy muhtarlığı olarak nakledildi.29 1989 yılında Bekbele Belediyesi kuruldu.30 Bugünkü Bekbele Beldesi, Akçay, Bitişik (Gömbece) ve Gedik Saray arasında bulunan bölgedir. Bekbele Beldesinde Fatih, Gediksaray ve Menderes adında üç mahalle bulunmaktadır.

BİTİŞİK KÖYÜ
“Bitişik” adı bugünkü Bitişik köyüne bağlı Bitişik yaylasından gelmektedir.31 Bitişik’in, 1700 yılında kurulduğu belirtilmektedir.32 1905 tarihli Halep Salnamesinde, “Bitişik” ve “Bekbele” köyleri yoktur, sadece Abacılı Uğurlu Köyü vardır. Abacılı Uğurlu Köyünün merkezi “Bitişik” idi, “Bekbele” ve diğer bağlı birimleri kapsamaktaydı. 1918 Fransız işgaline kadar Bitişik, Abacılı Uğurlu Köyünün merkezi olarak kaldı.33 Sömürgeci Fransızlar döneminde Abacılı Uğurlu Köyü, Bekbele ve Bitişik adı ile iki köye ayrıldı.34 1937 tarihli İskenderun köy listesinde, çeşitli harita ve mahallinde yapılan tetkiklere göre, “Bitişik Köyü” vardır.35 1939 yılında Hatay’ın Anavatan’a

22 Erdoğan Aslıyüce, a.g.e., s.452, 453, 469, 471, 477, 481. iskenderun.gov.tr/?sayfa=icerik&icerikid=21
23 Halep Salnamesi, 1321 tarihli belge fotokopi. Cemil Gök, a.g.e.
24 Fransızlar. 1919’da Türkmenlerin yaşadığı Reyhaniye’deki kaza teşkilatını Harim’e naklettiler. 1921’de halkının çoğunluğu Türk olan Belen’deki kaza teşkilatını Kırıkhan’a naklettiler, Belen’i nahiye ve Kırıkhan’ı da kaza yaptılar, koloni oluşturmak için Ermenilerin toplandığı Kırıkhan Kazasına Belen, Reyhanlı ve Hacılar nahiyelerini bağladılar. Antakya Kazasına bağlı Türklerin yaşadığı Bayır, Bucak ve Hazine (Elkrad) nahiyelerini Lazkiye Kazasına bağladılar. Böylelikle, Hatay’da Türk nüfusu yönetim değişikliği ile parçaladılar. Cemil Gök.
25 Bilal Yıldırım. 1850’den itibaren Abacılı Uğurlu Köyünde muhtarlık yapan kişiler bilinmektedir. Cemil Gök.
26 Ahmet Faik Türkmen, a.g.e., s.103, 104, 107.
27 Hatay Valiliği, İdari Taksimatı 1940, s.26.
28 Köy İşleri Bakanlığı, Meskûn Yerler Kılavuzu 1946, s.294. denizciler.bel.tr. Seydi Ahmet Göğ, (Ali oğlu, Kavaklıoluk 1958).
29 Erdoğan Aslıyüce, a.g.e., s.452.
30 Bekbele Belediye Başkanı Bestami Bilgili.
31 denizciler.bel.tr. Seydi Ahmet Göğ.
32 Refik Kireççi, Köylerimiz 1987, s.55.
33 İskenderun İmam Hatip Lisesi Müdürü M.Halim Gedik.
34 Bilal Yıldırım. 1940’dan önce Bitişik Köyü Muhtarı olarak en fazla 2-3 kişi bilinmektedir. Cemil Gök.
35 Ahmet Faik Türkmen, a.g.e., s.107.
 
katılmasından sonra hazırlanan, 1940 tarihli İskenderun köy listesinde, “Bitişik Köyü” yer almıştır.36 1940 yılındaki Bitişik Köyüne, (Yukarı) Demircikdibi37 ve Kavaklıoluk mahalleleri bağlıydı.38 1946 yılında Bitişik Köyüne bağlı Günbece mahallesinin adı Gömbece olarak düzeltildi,39 1946 yılında Bitişik Köyüne bağlı Horozçukuru 40 ve Ispatan (Ispan) adında iki mahalleden daha bahsedilmektedir.41 1950’li yıllarda köy muhtarlığı teşkilatı, Bitişik yaylasında iken, Gömbece mahallesine nakledildi. Bugün Bitişik Köyü olarak bilinen yere eskiden Gömbece denirdi.42 Kötügöl (Tecikgölü) adında bir mezrası vardır.43 İskenderun’un kuzey doğusunda ve ilçe merkezine14 km. uzaklıktadır. 44

ÇINARLI KÖYÜ
1896-1908 Girit Bunalımı, 1909-1912 Girit Sorunu, 1912-1913 Balkan Bozgunu sonucunda Yunan mezaliminden kaçan “Girit Türkleri” Anadolu’ya gelmeye başladı.45 1912 yılında İskenderun’a gelen Giritli soydaşlarımız, Akçay ve Pirinçlik Köylerine iskân edildi. 46 Bu iskânla, Akçay Köyüne bağlı Girit Muhacir Mahallesi kuruldu, 1937 yılında adı Muhacirköy iken 47 ve 1940 yılında Çınarlı olarak değişti.48 1960 yılında Akçay’dan ayrıldı ve Çınarlı Köyü muhtarlığı kuruldu.49 Çınarlı, ilçenin kuzeyinde ve ilçe merkezine 10 km mesafededir. Bekbele kasabasına 1,5 km. ve Denizciler kasabasına 2,5 km. uzaklıktadır. 50

DENİZCİLER BELDESİ
İskenderun-Payas karayolu üzerinde bulunan Denizciler, halkın “zından yazısı” dediği, Bitişik ve Kavaklıoluk Köylülerinin tahıl ve sebze yetiştirdiği arazi iken, 1966 yılında Sarıseki ve Değirmendere köylerinde sel baskınında zarar gören halk iskân edildi ve küçük bir köy halini aldı.51 1968 yılında “Denizciler” adı ile İskenderun’a bağlı bir mahalle kuruldu. İskenderun Demir Çelik Fabrikasının kurulmasına bağlı nüfus ve yerleşim artışı neticesinde, 1987 yılında Bitişik ve Kavaklıoluk Köyü muhtarlıklarının müracaatı üzerine, Denizciler Belediyesi kurulmuştur.52 Beldede Çamlık, Fatih, Şirinyurt ve Akdeniz mahalleleri vardır.53 Denizciler Beldesi, Payas- İskenderun Karayolunun 9. km.de bulunmaktadır.

36 İdari Taksimatı 1940, s.26. Meskûn Yerler Kılavuzu 1946, s.164.
37 denizciler.bel.tr. Seydi Ahmet Göğ. İdari Taksimatı 1940, s.26. Meskûn Yerler Kılavuzu 1946, s.304.
38 İdari Taksimatı 1940, s.26.
39 Köy İşleri Bakanlığı, Meskûn Yerler Kılavuzu 1946, s.436.
40 Meskûn Yerler Kılavuzu 1946, s.516.
41 Meskûn Yerler Kılavuzu 1946, s.554. Ispatan’ın “Ispan” olduğu belirtiliyor. denizciler.bel.tr. Seydi Ahmet Göğ.
42 Bitişik Köyü Muhtarı Efendi Dönmez.
43 İskenderun Özel İdare Müdürü Hüseyin Yıldırım.
44 Erdoğan Aslıyüce, a.g.e., s.452.
45 Ayşe Nukhet Adıyeke, Osmanlı İmparatorluğu ve Girit Bunalımı (1896-1908), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2000.
46 Erdoğan Aslıyüce, a.g.e., s.481.
47 Ahmet Faik Türkmen, a.g.e., s.107. Özel İdare Müdürü Hüseyin Yıldırım.
48 İdari Taksimatı 1940, s.26. Özel İdare Müdürü Hüseyin Yıldırım.
49 Refik Kireççi, a.g.e., s.63.
50 Erdoğan Aslıyüce, a.g.e., s.469. Çınarlı Köyü Muhtarı Necati Bahriyeli.
51 http://www.iskenderunforum.org/forum/iskenderun-beldeler-t5046.0.html
52 Erdoğan Aslıyüce, a.g.e., s.453. Refik Kireççi, a.g.e., s.28. denizciler.bel.tr.
53 İskenderun.gov.tr. denizciler.bel.tr.
 
GÜZELÇAY MAHALLESİ (AKÇAY KÖYÜ)
Bugünkü Güzelçay Mahallesi, 19. yüzyılda Abacılı Köyüne, 19. yüzyılın sonuna doğru Abacılı Güzelli Köyüne bağlıydı. 1905 Halep Salnamesiyle,54 1937,55 1940 ve 194656 tarihli köy listelerinde adı “Akçay Köyü” idi. 1940 yılında Akçay Köyüne bağlı Girit Muhacirleri (Çınarlı), Aşağı Yarıkkaya ve Yukarı Yarıkkaya adında üç mahallesi vardı. Akçay Köyünün, Akoluk ve Bağlıca adında iki yaylası vardı.57 1960 yılına kadar Girit Muhacirleri (Çınarlı) Mahallesi, Akçay Köyüne bağlı kaldı.58 Akçay Köyü, 1960 yıllarda İskenderun merkezine “mahalle” olarak bağlandı. 1973 yılında İskenderun’a bağlı Akçay Mahallesinin adı Güzelçay Mahallesi olarak değiştirildi.

GÜZELKÖY
Bugünkü Güzelköy, 19. yüzyılda Abacılı Köyüne, 19. yüzyılın sonuna doğru Abacılı Güzelli Köyüne bağlıydı. 59 1905 Halep Salnamesiyle,60 1937 61 ve 1940 tarihli köy listelerinde adı Abacı Güzelli Köyü olarak geçmiştir. 1940 yılındaki köy listesinde hem Abacılı Güzelli Köyü, hem de Akçay Köyü vardı. 62 Daha sonra Abacılı Güzelli, Akçay köyüne bağlı mahalle olmuş, 1960 yıllarda da Akçay Köyü mahalleye dönüştürülmüş ve İskenderun merkezine bağlanmıştır. Güzelköy, 1972 yılına kadar İskenderun Belediyesi Akçay Mahallesine bağlıymış.63 1973 yılında “Güzelköy” adıyla yeniden kurulmuş, Akçay adı da Güzelçay mahallesi olarak değiştirilmiştir.64 Güzelköy, İskenderun şehir merkezine 2 km. uzaklıktadır.65

KAVAKLIOLUK KÖYÜ
Kavaklıoluk Köyü, 1900,66 193767 ve 1940 yılındaki köy listelerinde, Bitişik Köyüne bağlı bir mahalledir.68 1958 yılında Bitişik Köyünden ayrılmış ve Kavaklıoluk Köyü muhtarlığı kurulmuştur.69 1986 yılına kadar Kavaklıoluk Köyüne bağlı olan Şirinyurt, Çamlık ve Fatih Mahalleleri, 1987 yılında Denizciler Beldesine mahalle olarak bağlanmıştır. Kavaklıoluk Köyünün



54 Halep Salnamesi, 1321 tarihli belge fotokopisi. Cemil Gök, a.g.e.
55 Ahmet Faik Türkmen, a.g.e., s.107.
56 İdari Taksimatı 1940, s.26. Meskûn Yerler Kılavuzu 1946, s.27.
57 Özel İdare Müdürü Hüseyin Yıldırım. Refik Kireççi, a.g.e., s.78. Güzelçay Mahalle Muhtarı Davut Zabun. Habip Akçaylı, Akçay’ın Tanıtımı ve Tarihi, Yayınlanmamış Makale, İskenderun 2000.
58 Ahmet Faik Türkmen, a.g.e., s.107.İdari Taksimatı 1940, s.26. Özel İdare Müdürü Hüseyin Yıldırım.
59 Abdurrahman Yörük, a.g.m. Araştırmacı Bilal Yıldırım, aile ağaçları.net. Cemil Gök.
60 Halep Salnamesi, 1321 tarihli belge fotokopisi. Cemil Gök, a.g.e.
61 Ahmet Faik Türkmen, a.g.e., s.107.
62 İdari Taksimatı 1940, s.26. Meskûn Yerler Kılavuzu 1946, s.1.
63 Refik Kireççi, a.g.e., s.78. Köy 1979 kuruldu. Güzelçay Mahalle Muhtarı Davut Zabun. Köy 1973’de kuruldu.
64 Refik Kireççi, a.g.e., s.78. Güzelçay Mahalle Muhtarı Davut Zabun.
65 Erdoğan Aslıyüce, a.g.e., s.471.
66 Refik Kireççi, a.g.e., s.93.
67 Ahmet Faik Türkmen, a.g.e., s.107.
68 İdari Taksimatı 1940, s.26.
69 İskenderun Belediyesi B.İ.M. Abdulhamit Yıldırım.
 
Demen, Ispatan, Demircikdibi ve Kozluçukur yaylaları vardır. 70 Kavaklıoluk, İskenderun’un kuzey doğusunda, 14 km. uzaklıktadır.71

ORHANGAZİ KÖYÜ
Öteden beri Orhangazi, Fakılar adı ile Bitişik Köyüne bağlı bir mahalle iken,72 1996 yılında köy hüviyetine kavuşmuştur. Orhangazi, İskenderun’un kuzey doğusunda, merkeze 14 km. uzaklıktadır. 73

ABACILI GÖÇLERİ
1910-1920 yıllarında seferberlik döneminde yaşanan olayların etkisi ile Abacılı köylerinden bazı aileler, halk arasında “ötüz” (öte yüz) diye söylenen Kırıkhan’ın dağ köylerine göç etmiştir. Bunlar Delibekirli, Yılanlı, Alaybeyli (Telbizek) ve Karaçağıl Köylerine yerleşmiştir. Halen bu köylerde yaşamaktadırlar. 74
Ulu Önder Atatürk’ün direktifinde yürütülen “Hatay Davası” sonucunda, 03.07.1938 Türk-Fransız Askeri Antlaşması imzalandı, 5 Temmuz 1938 günü Türk Ordusu Hatay’a girdi ve Hatay Devleti kuruldu. 23.06.1939 Türk-Fransız Anlaşması’na göre de, güzel Hatay’ımız Anavatan’a katıldı, yaklaşık 210.000 Hataylı kendiliğinden Türk uyrukluğunu edindi,75 39.000’i Hıristiyan olmak üzere 48.000 kişi de76 6 ay içinde Suriye ve Lübnan uyruğuna geçti.77 Bu süreçte, sömürgeci devletlerin Türkiye aleyhine yönelik propaganda ve sinsi tertipleri ile işbirlikçilerin bölücü ve yıkıcı faaliyetleri sonucunda 48.000 kişi kandırılarak yurdumuzdan koparılmıştır. 78

Bu kapsamda, 1938 tarihinde belirtilen bölücü ve yıkıcı propaganda ve tertiplerin etkisiyle, İskenderun Abacılı, Kırıkhan Ceylanlı ve Hassa Eğribucak, Küreci ve Gülpınar köylerinden Türk soylu bazı aileler yurdumuzdan koparılmış ve Şam’a göçmüştür. Şam’a göçenlere,“İskenderun muhaciri” denilmiş, ama 1946 yılına kadar Suriyeliler tarafından göçmen ve iskân işlemi yapılmayınca, bu defa Şam’ın kuzeyinde “Cebeli Gasiyun” denilen dağda, boş bulunan araziye




70 denizciler.bel.tr. Seydi Ahmet Göğ, (Ali oğlu, Kavaklıoluk 1958).
71 Erdoğan Aslıyüce, a.g.e., s.477. Eski Belediye Başkanı ve Kavaklıoluk Köyü Muhtarı Sedat Bakır.
72 İskenderun İmam Hatip Lisesi Müdürü M.Halim Gedik.
73 Erdoğan Aslıyüce, a.g.e., s.481.
74 Abdurrahman Yörük, a.g.m. Araştırmacı Bilal Yıldırım, aile ağaçları.net.
75 Dr. H.Pehlivanlı, Dr. Y. Sarınay, Dr. H. Yıldırım, Türk Dış Politikasında Hatay (1918-1939), A.S.A.M. Yayınları, Ankara 2001, s. 134. Tevfik Rüştü Aras, Dictionnaire Diplomatique Dergisi, Paris, C.IV, s.23-28’den naklen E.Büyükelçi İsmail Soysal, Hatay Sorunu 1936- 1939, Konferans, Belleten Dergisi, Sayı:193-195, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1986, s.90, 97. Fransızlara göre Hatay nüfusunun,
,7’si Türk, ’i Alevi, ’i Ermeni, ’u Sünni Arap, Rum Ortodoks ve %3’de diğer kökenliydi.
76 MAE, no:475, s.95 (Grosson’un Antakya’dan gönderdiği 24.01.1940 tarihli mektubu)’dan naklen Serhan Ada, Türk-Fransız İlişkilerinde Hatay Sorunu (1918-1939), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2005, s.223. Burada, Ermeni: 26.500, Ortodoks: 11.500, Arap:
6.000 ve Alevi: 3.000 kişi olmak üzere toplam: 48.000 kişidir.
77 İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2000, I. Cilt, s.581, 548. 20 yaşını doldurmuş Hataylı erkek seçmenlerden 35.847’i Türk, 11.317’i Alevi, 5.504’ü Ermeni, 1.845’i Sünni Arap, 2.098 Rum Ortodoks ve 100’de diğerinden seçmen oldu.
78 Dr. H.Pehlivanlı, Dr. Y. Sarınay, Dr. H. Yıldırım, a.g.e, s. 72, 73, 84, 89,96, 98,.
 
kendi imkânları ile gece kondu mahallesi kurmuşlar. 79 Ne güzel tesadüf ki, Suriyeliler de buraya“Türk Mahallesi” demiş.
























































79 Abdurrahman Yörük, a.g.m. Araştırmacı Bilal Yıldırım, aile ağaçları.net.

Ek Not:

Delibekirli köyü, Kırıkhan'ın kuzeybatısında 7 km mesafede Amanos Dağlarına yaslanmaktadır. Konuksever insanları, Âşık Meryem, Kul Muhammet ve Âşık Hösün gibi ünlü halk ozanlarını yetiştiren, rengârenk kayısı, nar, incir ve erik bahçeleri arasında kaybolmuş büyük bir köy, çevresinde yemyeşil zeytinlikleri, Gözün Suyu, Çataloluk, Mahmudun gözü, Üngüzlü gibi soğuk su kaynakları ve yaylaları, Delibekirli çayı ve serin vadisi, lokanta ve dinlenme yerleri, koruluk ve ormanları, kültürel zenginliği ve Şahin Kaya, Çürük Kaya, Kalecik gibi doğal güzellikleri ile bilinen 
Hazırlayan : Cemil Gök

İçerik:

Abacılı Köyü Cumhuriyet Öncesi, Abacılı Uğurlu ve Abacılı Güzelli olarak ikiye ayrılırdı ve Tümüne birden Abacılı denirdi.

Abacılı Güzelli bölümü, bugünkü Güzelli köyü ile Akçayı içine alırdı.

Abacılı Uğurlu ise, Kuzeyde Ak Denizden başlayarak Amanos Dağları üzerinde bulunan Osmanlı Çukuruna kadar bugünkü Sarıseki Beldesi sınırlarıyla komşuydu. Güneyde ise Kırıkhan'a bağlı Ceylanlı, Delibekirli köyleri ile sınır olup bugün bu sınırlardan bir kısmı bu köyler içinde kalmıştır.

Batısı ise Akdeniz idi.

Payas´a tabii olarak Abacılı cemaati, Boz Ulus'un harbe iştirak edeceğine dair Konya'da tanzim olunan 1689 (Hicri 1101) tarihli vesika (hüccet) eki defterde, zikredilmektedir..

16. yüzyılda İskenderun'da bir iskele mevcuttu. Payas da eskiden beri hem önemli bir liman hem de aynı zamanda hac ve ipek yolu ticaret kervanlarının anayol güzergâhında önemli bir karakoldu. Abacılı cemaati´de bugünkü manada bir koruculuk görevi ile Payas Derbendine tabii tüfenk endaz neferatı olarak (iyi tüfenk kullanan asker manasına) bu belgede adı geçmektedir.

XVI. yüzyılda tam göçebe hayatı geçiren başlıca iki topluluk vardı; Bunlardan biri Halep bölgesinde yaşayan ve yazın Uzun-Yayla ile Sivas'ın güney taraflarına çıkan Halep Türkmenleri, diğeri de Boz Ulus idi. Boz Ulus, Mardin'in güneyinde, Fırat kıyılarında kışlamakta ve Erzurum-Erzincan arasında yaylamakta idi. Halep Türkmenleri'nin Kanunî devrindeki (1540) vergi nüfusu 9316 hânedir. Boz-Ulus'unki ise, Dulkadir kolu da dahil olmak üzere, 68 mücerred, 7325 evli ve toplam olarak 8013 vergi nüfusundan ibaretti.

Boz-Ulus 1613 tarihinde Orta-Anadolu bölgesine geldi. Bu elin eski yurdunda, pek az bir kısmı kalmıştı. Bununla beraber Doğu ve Güney Doğu Anadolu'da, dirlik düzenliğin ortadan kalkması ile Boz Ulus'un idarecilerinin, mahalli bey ve hakimlerin baskısına ve şakilerin saldırılarına maruz kalmaları bu göçmenin en başta gelen sebebi olmalıdır. Esasen Boz-Ulus, daha XVI. yüzyılda mahallî idarecilerin ektirmek ve köyler kurmak sureti ile yaylaklarını daraltmakta olduklarından daima şikâyetçi idi. Hükümet, Boz-Ulus'un Orta-Anadolu'ya. gelişinden memnun olmadı. Anadolu ve Karaman beğlerbeğilerine emr-i şerifler göndererek Boz-Ulus'un eski yerine yollanmasını istedi. Fakat bu emir hiçbir zaman tatbik edilmedi ve Boz-Ulus Orta-Anadolu'da kaldı.

İkinci Viyana kuşatması üzerine Avusturya ve müttefikleri ile başlayan harbin uzamasından asker sıkıntısı çekilmeğe başlanmıştı. Evvelce Türk oymaklarına ordusunda yer vermeyen devlet, 1690 yılında (1102H) Avusturya'ya, karşı yapacağı sefer için Türkmenlerden de asker istedi. Boz-Ulus, Halep Türkmenleri, Yeni-İl, Dulkadirli ve diğerleri bu sefere katıldılar.

Bilindiği gibi, Osmanlı askerî gücü, yükseliş devirlerinde başlıca timar sistemi ile devşirme ocağına dayanmakta idi. Bu sebeple oymaklar, bu devirlerde raiyyet yani vergi veren halktan sayılmışlardır. Bilhassa Halep Türkmenleri, Boz-Ulus, Yeni-İl tamamen bu vasfı taşırlar.

Osmanlı devleti, Haleb Türkmenleri, Boz-Ulus ve Yeni-İl´den askerlik hususunda ancak, devşirme ocağı ehemmiyetini kaybettiği ve asker sıkıntısı çekilmeye başlandığı zamandan itibaren faydalanmak yoluna gitmiştir. Bu üç topluluk Osmanlı devrinde, mâlî bakımdan, hanedana bağlanmışlardır.

Faruk Sümer Oğuzların Tarihi Adlı Kitabında (s79-80) Türk, Türkmen ve Yörük için şöyle demektedir." Türkmen adının aslı bugünkü müellifler gibi, eski müellifleri de epeyce meşgul etmiştir. Bu hususta onlar arasında başlıca iki fikir vardır. Bunlardan birine göre Türkmen, Türk adı ile farsça (mânend) ekinden meydana gelmiş olup, "Türk'e benzer" demektir. Bundan önceki haşiye(açıklama)de büyük âlim Birûnî'nin bu fikirde olduğu görüldüğü gibi, Kâşgarlı'da. Türkmen, adının bu şekilde izahı ile ilgili bir hikâye anlatmaktadır. Bu misaller, XI. yüzyılda Türkmen adının Türk+mön (mânend) dan meydana geldiğinin oldukça yaygın bir fikir olduğunu gösteriyor. XIV. yüzyılda da İran'da Türkmen'in bu izah şekli üzerinde durulduğunu biliyoruz.

İkinci fikre göre, Türkmen, Türk-i iman'dan gelmektedir. Bu görüşü de İbn Kesir,Tarih-i Muhtar ve Mehmed Neşri kabul etmişlerdir.

Zamanımızda ise, Türkmen sözünün sonundaki - men'in tûrkçe mübalağa eki olduğu (kocaman, azman,değirmen) söylenerek bu adın Öz-türk anlamına geldiği üzerinde durulmaktadır."

Bu konu ile ilgili yukarıda saydığım üç görüş dışında başka görüşle de var ise de diğer görüşleri burada, izah etmeyeceğim. Her üçü de birbirini tamamlayan görüşlerdir.

Yurüklü´ye tabii bir Yörük olarak Yörük konusunda da kısa bir bilgi vermek isterim. XVI. yüzyılda, daha önceki yüzyılda olduğu gibi, göçebe anlamında yörûk (yörü-fiilinden) sözü kullanılıyor ve bu söz Haleb Türkmenleri gibi teşekküllere de veriliyordu. Fakat daha sonraları Yörük adı gerçek anlamını kaybetmiş ve Batı-Anadolu ile Güney Batı-Anado-lu'daki oymakların umumî adı olmuştur, Buna göre Yörük adının kavmî hiç bir mânâsı yoktur. Yörükler de Oğuz boylarından gelmektedir. XVI. yüzyılda kavim adı olan Türkmen kelimesi ile vasıflandırılan başlıca eller: Halep Türkmenleri Boz-Ulus, Dulkadirliler ile Boz-Ok'taki oymaklardı. Daha sonraları bu ad Halep Türkmenleri ile Boz-Ulus'a. münhasır kaldı. Bu iki elden XVIII. yüzyıldan itibaren Orta ve Batı-Anadolu'ya gelenlere de Türkmen denilmiş, hattâ köylerde ve kasabalarda yerleştikten sonra da zamanımıza kadar bu adla anılmışlardır. Bu gün Orta ve Batı-Anadolu'da bazı yerlerde yan yana Türk, Yörük ve Türkmen köylerini görmek mümkündür. Bunun izahı şudur: Türk denilen köyler, o bölge veya yörenin Selçuklular ve beylikler devrinde yerleşmiş en eski Türk halkına ait olan yerlerdir. Yörük adıyla vasıflandırılan köyler, oralarda, XVII. yüzyıldan önce yaşayan ve son asırlarda yerleşen Yörükler'in kurdukları köylerdir. Türkmen köyleri ise XVII yüzyıldan itibaren Orta ve sonra Batı-Anadolu ile Marmara bölgesine göç etmiş ve son asırlarda oralarda yerleşmiş Boz-Ulus, Halep Türkmenleri ve Yeni-il'e mensup oymaklar tarafından meydana getirilmiş olanlardır. Dikkate değer bir keyfiyettir ki Osmanlı devrinde Boz-Ulus ve Halep Türkmenleri gibi eller bile Yürüklerden daha erken yerleşik hayata geçmişlerdir.

XIV. yüzyılda Kuzey-Suriye'de yaşayan büyük Türkmen topluluğunun Boz-Ok kolunu 24 Oğuz boyundan başlıca üç boyu, yani Bayat, Avşar ve Beğ-Dili boyları teşkil ediyordu. Mezkûr asırdan itibaren kendilerinden bahsedilmeye başlanan Dulkadir-oğulları, İnal-oğlları, Köpek-oğulları Gündüzlüler, Kut-Beği oğulları, Bozca-oğulları gibi, ailelerin bu üç veya iki (Bayat-Avşar) boydan çıktıkları anlaşılıyor. Bu ailelerin en büyüğü olan Dulkadir-oğullarının, hizmetinde daima Bayatlar görülmektedir ki, bu husus esasen Boz-Oklardan olduğu kesin olarak bilinen bu hanedanın Bayat'tan indiğini çok büyük bir ihtimal ile ortaya koyuyor.

Bayatlar, bilindiği üzere, tarihimizde manevî şahsiyetler yetiştirmiş bir boydur. Oğuzların devlet ve din adamı Dede-Korkut Bayatlar'dan olduğu gibi, ünlü şâir Fuzûlî de bu boya mensup idi.

Bayat´ın manası devletlu ve nimetlu, damgası ok, kuşu şahindi.

XVI. yüzyıldaki tahrir defterlerinde, Bayatlar'a ait 42 yer adı olup, bunların hepsi de, Anadolu'nun orta ve batı bölgelerinde bulunmaktadır. Bayat yer adlarından çoğu zamanımıza kadar gelmiştir. Bu yer adları, Bayatlar'ın Anadolu'nun fethine katılmış olduklarını gösteriyor.

Kısaca, Türk, Türkmen, Manav, Yörük, Çepni vb. adları ile anılan topluluklar arasında kavmi hiç bir fark olmayıp, hepsi Oğuz elinden gelmişlerdir.

Oğuzlar, Türkmenler ve Yörükler hepsi göçer olan ve aynı köklü topluluğun değişik zamanlarda ve yerlerde aldığı adlardır.

Yörükler, en küçük topluluk olan yakın ailelerin birliğine soy, soyların birliğine oba, obaların birliğine oymak, oymakların birliğine boy, boyların birliğine il yani devlet adını verirlerdi.

Sözlü Tarih anlatıcılarına göre, Abacılılar, XVI.yüzyılın ikinci çeyreğinde, Konya Larendeden ( Karamandan ) çıkmışlar ve ilk olarak ta, Kırşehir'den Musul'a kadar geniş bir bölgeye hükmeden Dulkadiroğulları Beyleri tarafından yönetilen Maraşın, merkezde, Kara Maraş'ta, bugün mezarlık olarak kullanılmakta olan, yere yerleşmişlerdir. Bunların ne kadar kişi olduğu ve geliş sebepleri, yerleşilen yer, ve bu göçün zorunlu iskan nedeniyle mi yapıldığı yoksa gönüllü bir göç mü olduğu konusunda, kayda geçmiş bir bilgi yoktur.Yalnızca Cevdet Türkay´ın hazırladığı Oymak Aşiret ve Cemaatler adlı kitabında, Abacılı Cemaati´nin yerleşme yerini, Adana Eyâleti, Kars-ı Zülkadriye Kazası( Meraş ), Payas Kazası (Haleb Sancağı) , Uzeyr Sancağı (Adana Eyâleti) diye belirtmektedir.

Maraş'ta epey bir müddet kaldıktan sonra Yönetim ile aralarında çıkan ihtilaf nedeni ile Maraş'ı terk edip daha güneye bugünkü Kırıkhan sınırları içerisinde bulanan Kurtlu Soğuksu'ya oradan , Ceylanlı üzerinde Almacık Yaylasına oradan da, bugün halen yaşamakta olduğu bu cennet misali yere gelip yerleşmişlerdir.

Bu göç serüvenine dair rivayet muhtelif olup bugün bu bölgede yaşayan ve Abacılı olarak bilinenlerin bir kısmına dairdir.Belki bunlar ilk dalga gelenlerdir.Yerleştikleri ilk yer olan kavaklıoluk köyündeki toprak paylaşımından kimler olduğunu tespit etmemiz mümkün olur.

Benim tesbitime göre bunlar, bilinen adları ile , gedikli, çolak veli çocukları ( bugünkü veliler, hacı veliler, fakılar), yurüklüler, Bekirliler.

İkinci kuşak yerleşenler:

1-Kökleri Maraş olanlar , bilinen adları ile Hacolar (Yılmazlar), Sarı Aliler(Sarılar), Tilbiler(Kayalar), Kesikliler, Kınalılar, Keller(Ak)

2-Farklı yerlerden gelip yerleşenler. Karalar, Emişler (Sivriler), Velcikler(Kılınçlar), Boşçalar, Cığıllar, Delihasanlar, Küpeliler, Göğ Mustuklar(Göğler), Kerimliler (Doğan,Şimşek), Celayirler(Çevik,Çakır),

Bugün Kırıkhan´a bağlı Delibekirli ve Yılanlı köylerinde yaşamakta olan ailelerin pek çoğu ile diğer köylerde perakende olarak bulananlar, 1900 yıllarından sonra Abacılı´dan göç etmiş olup onlar da Abacılı Cemaatine tabii idiler.

Bunların hepsi kökten akraba olmayıp daha sonra evlenmeler sureti ile akraba olan ailelerdir ve 1780 yıllarından bu yana bu topraklar da yaşamaktadırlar.

Yazılı tarih yüz sene daha geriye gitmekte ise de bu yıllar iyi bilinmemektedir.

Yerleşik hayata geçtikten bir müddet sonra tekrar eski göçer hayata dönmüş de olabilirler.


Telif Hakkı © 2025 Aile Ağaçları | Y

Ek Not:

Boz-Ulus"tan Abacılı Cemaati Hakkında Kısa Bir Tarihçe ve Yaşayan Oymakların Geliş Yerleri Hakkında Bilinenler.\r\n\r\nHazırlayan : Bilal Yıldırım\r\n\r\nE-mail\r\n

İçerik:

Konyada toplanan Türkmen kongresi: (1)

18 inci asrın başlarında Osmanlı Hükümeti, Yürükleri biraz okşamak lüzumunu hissetti. Çünkü İkinci Viyana muhasarasını müteakıb ordunun uğradığı mağlûbiyet Osmanlı sarayını büyük bir endişeye düşürmüştü. O zamana kadar kendilerine pek ehemmiyet vermediği Anadolu Yürüklerinden istifade etmek ciheti düşünülmeğe başladı. Bu iş için Konyaya gönderilen Ali Paşa Türkmenleri organize et meğe başladı. Toros boylarında Hatayda ve tütün cenubî Anadoluda ki Türkmen aşiretlerinin ulusları beyleri Konyada Ali Paşanın huzu runa davet edildiler. Harbe iştirak edeceklerine dair çıkan irade Konya mahkemesinde kendilerine okundu. (Bunun üzerine padişah tarafın dan gönderilen defter de kendilerine verildi. Bütün beylere kadının: huzurunda harbe iştirak edeceklerine dair yemin ettirildi. Mahkemede tutulan hüccetin bir nüshası da Istanbula gönderildi.

Boz Ulus'un harbe iştirak edeceğine dair Konya'da tanzim olunan hüccet. Boz Ulus'un birbirine kefalet hüccetidir:

Sebebi tahriri kitabı mer'î budur ki:
Hususu atiyülbeyanım mahallinde istima* ve tahriri için has-bel iltimas bu fakir işbu senei mütarekede seferi zafer rehbere memur olan tavayifi askeriyyeyi ve Türkmanan tayifesini ihraç ve irsale memur olan düsturu mükerrem müşiri müfahham ni-zamül âlem veziri rüşen zamir izzetlû ve saadetlû Ali Paşa eda-malahü tealâ iclâlihu hazretlerinin mahmiyei Konya da huzuru âlilerine varub zeyli kitabada isimleri mestur olan müslimin ile akdi meclisi şer'i şerif olundukda veziri müşarünileyh hazretleri meclisi ma'kudu mezburda Boz Ulus Türkmanından seferi nus rat encama me'mur olan üçyüz neferin ser neferleri ve miri aşi retleri ve kethüdaları olııb tarafı saltanatı âliyeden varid olan münıza defterde isimleri mastur olan Cafer beğ ibni Minnet ve Abdullah beğ ibni Matar ve Mehmed beğ ibni Hüsam ve Hamza Hacılu Mehmed beğ ve 'Keşne oğlu Süleyman beğ ve Ali beğ ibni Abdüavehhab ve Topal Ahmed karındaşı dinmekle maruf Ömer biğ ve Mehmed biğ ibni Elhac Ali ve Şedid oğlu Hasan biğ ve Koca biğ ibni Elhac Kulı ve Ömer biğ ibni Yahya ve Halil biğ ibni İsa ve Deli biğ oğlu Halil biğ Şeyhli Abdürrahman biğ ve Çepeni Kantemir biğ ve Armudlu Nazar biğ ve Harbendelü Ab dal oğlu ve Köçeklü ve Yabaltunlu Abbas biğ nam kimseler mu vacehelerinde takriri kelâm buyurub işbu senei mübarekede Boz Ulus Türkmanından gaza ve cihada kadir ve cengü harb umu runda mahir müseilâh ve mükemmel üçyüz nefer kimesne seferi nüsrat eser içün matlûb olub ve mezburlara ser nefer nasbu tayin buyurulub her birinin isimleri defter oîunub mümza defterlerile serian ve acilen evlerinden ve yerlerinden ihraçları ve memur oldukları mahalle isaleleri içün fermanı vecibül ittiba ve lâzinıül imtisal verid olmuştur deyu mazmumu hümayunları takriri meş ruhatlarına muvafık fermanı âlişan ve defteri mümza ibraz buyurduklarında mezburlann her biri Sernian ve taaten Biz her bir sefer neferatımız ile me'mur olduğumuz üzre hazır ve amadele riz mahı recebin dokuzuncu günü cümle üçyüz nefer olmak üzere azimet ve mahalli memura teveccüh etmeğe icma ve ittifak idüp ve birbirimize her birimiz kefil olduk dinmeğin mavak'a kütüb olundu.

Şühutiulnal Umdetülmüderrisin zübdetülmüdekkıkm Mehmed Efendi, Fah-rülkuzat Seyyit Şeyh Hasan Efendi, Kidvetüs Esseyid Abdüî Hay Efendi kayimakamı nakıybüleşref, Elnıüfti be Konya Fahrül ku-Efendi îbni Receb Efendi. Ve gayri hini. zat Elhac Mehmed Efendi Esiri, 'Fahrül kuzat Elhac Mustafa

Konyada toplanan bu Türkmen kongresi üzerine Haleb Türkmenleri denilen ve Hatay Türkmenlerini de ihtiva eden aşiretlere gönderilen defteri gözden geçirelim:

Yeni İl Türkmanı Halep'teki aşiretlere gönderilen defter: İşbu senei mübarekede meünet ve levazımı seferiyyelerin görmek üzre ellişer guruş ile Türkman aşayirinden seferi hümayuna me'mur olan süvari asker ile binefsihim gelmeleri ferman olunan boy beğleri ve kethüdaları ve iş erlerinin alelesami def terleridir.

Sene 1101. Yeni II ve Türkmanı Haleb mukatasına tâbi Türkman aşa yirleridir ki zikrolunur: Afaşar Türkmanı Tabii mezbur Receb oğlu Halil beğ, Çerkez oğlu Hacı Mustafa beğ, Deli Seyfoğlu Mire Muammer beğ, Çerkez oğlu Ömer beğ, Kara Gündüz oğlu Murad beğ, Hacı ivaz oğlu Dokuz İbrahim beğ, Bahri oğlu Himmet beğ, Kara Gündüz oğlu Selim beğ, Kara Gündüz oğlu Kara Halil kethüda, Receb oğlu Dana Dana Murad beğ, Hacı İvaz oğlu Abaza beğ, Kör Ali oğlu Gündüz kethüda. Neferen 200

Cemaati: Imir Türkmanı Elhac Kadir beğ. Neferen 100, Cemaati: Abalu Türkmanı Çarık oğlu Doğan beğ, Meş'al beğ oğlu Müşerref beğ, Bad oğlu Hacı Ali kethüda, Assaf kethüda, Göçer Sülük kethüda, Yekûn Neferen 60

Cemaati: Şam Beyazı Kör Haydar beğ, Tabii Üsküdar Gazi oğlu Mahmud beğ, Kara taş oğlu Mehmed kethüda, Koyuncı Bilâl kethüda. Yekûn Neferen 30 Cemaati: Kızık Türkmanı Tabii mezbur Hacı Zekeriya oğlu Assaf beğ, Oturak Kızık Kara oğlu Bekir beğ, Kızik Mehmed oğlu Terbus. Yekûn Neferen 30 Cemaati: Türkmanı Ağce koyunlu, Behram oğlu İsmail beğ, Keçeli oğluMuslı beğ, Arzman oğlu Hacı Murad kethüda, Yeni oba kethüdası Ahmed kethüda. Yekûn Neferen i 50

Cemaati: Çiçlü Türkmanı, Ali Küçük oğlu Hasan kethüda, Yekûn 1 0. Cemaati: Burak Türkmanı, Arab Osman oğlu Muharrem beğ, Musa kethüda, Yekûn 50. Cemaati: Çiğdemlu Türkmanı, Çiğdem oğlu Osman beğ, Çiğdem oğlu Köse Yusuf kethüda, Çiğdem oğlu Balaban beğ. Yekûn Neferen 100 Cemaati: Türkmanı Bayındır Tabii mezbur, Rüstem kethu da oğlu Halid beğ. Cemaati; Reyhanlu Tabii mezkur, Hacı İlyas oğlu Hacı Mehmed kethüda. Kethüda Kara Ramazan Yekûn Yekûn Neferen 20 Neferen 15

Cemaati: Türkmananı Beğdilü Tabii mezbur, Firuz beğ oğ lu Şahin beğ, Seyifhan beğ, Şedid oğlu topal Assaf beğ, Ebu Sey yif oğlu Mirza ismail beğ, Beğmişlu Ganem beğ, Kara ŞeyKlü kızıl îdris oğlu Musa beğ, Kör Nasır beğ, Şeyh Musa kethüda, Yüz Hatem ağa oğlu Hasan beğ, Şah ismail oğlu Mehmed beğ, Bozkoyunlu Ahmed kethüda, Bozkoyulu Murteza kethüda, Ka raşeyhlü El'is Kenan ve Kesal bey, Kırgıl Yahya oğlu, Dögerli Yedi beğ. Yekûn Neferen 150

Cemaati: Keçelü Türkmanı, Kefe oğlu Ömer beğ. Yekûn 1 5. Cemaati: Yömrük Türkmanı Tabii mezburs Kara Hasan oğ Ali Cafer beğ, Ali kethüda. Yekûn Neferen 1 5 Cemaati: Oturak Bahadırlı, Kör Hacı Mehmed, kethüda, Gözü büyük oğlu. Cemaati Oturak Çepeni Türkmanı, Hacı Mah mud kethüda, Radif kethüda, Ali Paşa oğlu, Sami kethüda, Dö ger oğlu. Neferen 20 Neferen 20 Cemaati: Elci, Elci zeman oğlu Tatar ketuhuda. Cemaati: Türkmananı Musacalu Çavuş oğullan. Neferen 15 Neferen 20 Cemaati: Pehlivanlu, Pehlivan oğlu İsmail beğ, Pehlivan Danişmmendlü Türkmanınîn boy beğleri ve kethüdaları ve iş oğlu Hacı Musa beğ, Pehlivan oğlu Battal beğ, Hasan beğ oğlu. Mirza beğ, Pehlivan oğlu Hacı Abbas beğ oğlu, Kuzu güdenli kethüda, Sınal beyazı kethüdası, Biber oğlu Assaf beğ, Tatar İl yaslı kethüdası, Bılas kethüdası. Neferen 300 Cemaati: Kilıclu kürdü. Kızıl Şaban oğlu Kenan beğ, Bek taş kethüda oğlu. Yekûn Neferatı Yeni İl 20 Türkmanı Haleb

İfrazı Zülkadiriyye mukattaasına tâbi Türkmanı boy beğleri ve Emirza oğlu Mirza beğ, Emirza oğlu Hacı Mahmud. Bekir kethüda, Hacı Hızır oğlu Hacı Abdurrahman kethüda, Dağ lı İsmail kethüda, Adamcıl Kısır Seyf oğlu, Aydınlı molla Ah med kethüda, Pir Sultan oğlu Hüseyin kethüda, Okçılu bölükba şı oğlu, Bidil oğlu Hasan beğ, Çolak Osman kethüda, Hacı meh med kethüda, Toruk Haleb virdi kethüda, Kılıççı Ali kethüda, Bour kethüda oğlu, Musa kethüda oğlu Mehmed kethüda, Musa Kıırlu Ali kethüda, Keke Hacı Himmet kethüda, Hindi kethüda : oğlu, Abdillü Kocabeğ, Kör Yusuf kethüda oğlu Ya'kub kethü da, Küçük Abdillü Kadı oğlu, Ovacıklı beğ oğlu, Tacirli koca kethüda, Çakal Demürcilü kethüdası Yunus kethüda, Bostancı cemaati kethüda, Turşir cemaati kethüda. Neferen 200 erleridir.

Altı parmak oğlu Hüseyin ağa, Ketiş oğlu ibrahim beğ, Kodal Ömer kethüda, İvaz kethüda, Yusuf kethüda Haydar, Hızır kethüda, ibrahim kethüda, Ca'fer kethüda Piri oğlu. Neferen 300 Mamlu Türkmanı ve Hacı Ahmed oğlu Türkmanı zikrolu ırar. Hacı Ahmed oğlu Bektaş beğ, Ca'fer beğ, Mamlu cırık Hacı Ali beğ, Mamlu Hacı, Nasuh, Mehmed, Solak. Neferen 200

Maraş eyaletinde vaki Türkman Taifesinin boy beğleri ve kethüdaları ve is erleri. İl Beği oğlu Musa beğ, İl Beği oğlu Deli Behram beğ, İl Beği oğlu Ali Kadı, İl Beği oğlu Mehmed ağanın oğlu, İğir oğlu Hasan Kadı, Helteler Mirza Ali oğlu, Kasıllu Sarım oğlu, Kara Ya'kup oğlu, Cemaati Kadılu, Cemaati Hacılu Cemaati Küreci, Cemaati Hırkalı Cemaati Devik, Cemaati Çanakcılu, Cemaati Bulanıklı, Vandurunlu Cemaati Heteler, Beyezid oğlu Kalender ağa. Neferen 400

Kars ve Zülkadiriyye sakinlerinde olan boy beğleri ve kethüda ve iş erleri. Karslı Yusuf ağa oğlu İsmail ağa, Abdülkerim ağa karın daşı oğlu Ahmed ağa, Derviş Paşa oğlu beğ, Fazlı Efendi oğul ları Sakini Adana, Kozan oğlu, Kara Hasan ağa oğlu, Tabii Yu suf ağa, Kel Hasan ağa, Topal demürci oğlu, Tabii Yusuf ağa, Misisli Hacı oğlu Hacı Hüseyin bey, Misisli Hacı Mezid bey, Ada nalı DenizIi oğlu, Tarsuslu Dilâver bey, Cemaati Kars ve Sis, Ce maati Kozan oğlu, Cemaati Varsak, Cemaati Boz doğan Yürük, Cemaati Dümdarlı, Tarsusda sakin tüfenk endaz, Adana dağlarında sakin tüfenk endaz. Neferen 300

Payas ve bilân etrafında tüfenk endaz neferata başu buğ olacak kimseler cemaatlerile zikrolunur. Bilânlu Yusuf ağa oğlu Abdülfettah ağa, Hacı Durak oğlu Ali, Molla... oğlu Mustafa bölükbaşı, Yeşilbaş bölükbaşı, Cemaati Alay beği oğlu tabii, Cemaati Abacı oğlu Tabii Payas, Yusuf ağa oğlu Abdülfettah ağa, Cemaati Kösecilü, Tabii Payas. Neferen 200

Osmanlı hükümeti böylece bir taraftan Türkmenleri yardıma davet ederken, bir taraftan da eyalet memurları onlara zulüm etmekten geri durmuyorlardı. Hükümetin bu tazyiki karşısında Türkmenlerin ötedenben müracaat ettikleri kurtuluş yolu, iskân mıntakalarını bırakıp tekrar gezginci hayata başlamaktı. İşte cenub Anadolusu ve Hatay Türkmenleri de 18 inci asır başlarında yer yer yeniden gezginci hayata başladılar. Bu vaziyet İstanbulu fena halde sinirlendirerek Türkmenlerin iskân mıntakalarından kaçmamaları için eyaletler memurlarına fermanlar yağmağa başladı. Bunlardan bir tanesine göz gezdirelim: İskân edilecek cemaatlerin kaçmalarına meydan vermemek için derbendlerin şeddine dair. Kilis voyvodası Hüseyin'e hüküm ki:

Raka beylerbeğisi Kadı zade Hyseyin dame ikbalihu müba şeretlerile iskân olunacak Türkman teyifesinden fermanı hümayuna itaat eylemiyenlerin yollan sed olunmak babında bundan akdem emri âli sadir olmağla miri miran mumaileyh tarafından sana âdem varub mürur idecekleri derbendleri hıfzu hiraset ey lemek üzere tenbih olunmuş iken derbendleri geregi gibi muhafaza itmedüğünden tavayifi merkumeden bir mıkdarı fürce bulub derbendden mürur ve Amik ve Antakya taraflarına geçtikleri istima' olunub bu hususta fermanı hümayunuma ademi itaat ile hidmeti âliyede tekâsül ve taksirin zahir olmağla müstahakı uku bet olmuşsundur. İmdi bundan sonra tamaı hâmm sebebi ile me' mur olduğun hidmetde bu makule rızayı hümayunuma mugayir vaz'u hareketin istima olunur ise kat'â özrün isga olunmayup hilafı fermanı hümayun bir dahi bu güne vaz'u hareket ile hid meti mühimmede miktarı zerre tekâsül ve taksirden begayet ih tiraz eyleyesin. F. 29 r 1104

1 - A.Faik Türkmen Mufassal Hatay Tarihi s.581-587

Ek Not:

Konyada toplanan Türkmen Kongresine Katılan Bozulus'a tabi oymaklar, cemaatler. Hicri 1101

İçerik:

Bozulus Türkmenleri: Akkoyunlulardan kalma Türkmen halkına Osmanlı defter kayıtlarında Bozulus denilmektedir. Tarihçiler bu konuyla ilgili olarak Bozulus Türkmenleri'ne böyle bir sıfatın nasıl verildiğini net açıklayamıyorlar.

Bozulus aşiretleri
Bozulus hakkındaki ilk bilgileri 1540 tarihli Osmanlı defter kayıtlarından öğreniyoruz. Bu il ana kol olarak ikiye ayrılıyor:

1. Diyarbakır Türkmenleri (Asıl Bozulus)
2. Dulkadir Türkmenleri.
Diyarbakır Türkmenleri Asıl Bozulus (Akkoyunlu bakiyeleri) ile Halep Türkmenleri'nin toplamıdır.
Dulkadir Türkmenleri'nden başka bir de Suriye yani Şam Türmenleri vardır ki, bunlar da genelde Halep Türkmenlerinden sayılır.
Bozulus'un Diyarbakır kolundan olan aşiretler:
Hamzahacılı, Kocahacılı, Musullu (Musulcalu), İzzettin Haculu, Haydarlu, İvaz, İshak, Yurtçu, Purnek (Pornek).
Bunlardan başka defterde zikredilen cemaatler de vardır. Oğulbeyli, Tabanlu, Süleyman Haculu, Şeyhli, Danişmentlü, Alahacılı gibi. Kanûnî devrindeki defterde asıl Bozulus gurubunda Avşar, Bayat, Kargın, Döğer gibi Oğuz Boyuna bağlı kabileler de zikredilmektedir.

Bozulus'un Dulkadirli koluna bağlı aşiretler:
Defterde bu gurubun birinci aşireti Cirit Sultan Hacılı'dır. Sonra Kurt Mihmatlu, Dokuz Kavurgalu, Mamalu, Kişne, Akçalı boyları zikrediliyor. Dulkadirli sahasında Avşar ve Eymür boylarından başka Bayat aşiretinin Şambayadı kolu da bulunmaktadır. İkinci Murat devrinde, Bozok bölgesinde Yörgüç Paşa'nın bastırdığı Kızılkocalı aşireti de Dulkadirli'dir.

Bozulus'un Şam Türkmeni koluna bağlı aşiretler:
Kanûnî devrinde yazılan birinci Bozulus defterinde Suriye Türkmenleri Tavaif-i Türkmanen Şam, yani Şam Türkmeni diye geçiyor. Hemen hepsinin Halep Türkmenlerine bağlı boy ve oymaklardan olduğu kabul ediliyor. Köpekli Avşarı, Harbendelu, Beydilli oymakları, Halep Türkmenleri'ne bağlıdır. Karakoyunlu, Eymür, Ulaşlı, Avcı gibi teşekküller gene Halep Türkmenleri'yle ilgilidir.
Kanûnî'nin Nahçivan seferinde İranlılar, Bozulus'un bazı oymaklarını Osmanlılara karşı kullanmışlardır.
Bozulus, Mardin'in güneyindeki Deyrizor'dan Erzurum'a kadar olan bölgede yayılmakta bazen Gürcistan'a, İran sınırlarına kadar gitmekteydiler. 1583'te Çıldır yakınında Cambaz Çuru denilen yerde İran uç beylerinin baskınıyla karşılaşıp, büyük mal ve davar kaybına uğradılar. 1578 İran-Osmanlı savaşlarının sebepleri arasında bu Ulus Türkmenleri'nin İranlılarca yağmalanma hadiseleri de vardır.
Demek ki, Osmanlılar İran'daki, İranlılar da Osmanlı'daki Türkmenleri hep yağma etmiştir. Bu halk iki arada bi derede kalınca başının derdine düşmüştür. 1613 tarihli bir belgede Bozulus oymaklarının Anadolu ve Karaman eyâyetlerine yayılmaya başladığı, Sivas dolaylarındaki Yeni İl Türkmenleri'nin de Orta Anadolu'ya geçtikleri yazılıdır. Batıya gelenlerin büyük bölümü Afyon, Akşehir, Kütahya bölgesinde yurt tutmuşken, devletin vergi baskısıyla Aydın, Saruhan, Menteşe taraflarına dağılmışlar, hatta denizi geçip Rodos ve İstanköy adalarına gitmişlerdir.

Bozulus'tan savaş gücü olarak ilk defa Viyana bozgunundan sonraki kargaşa döneminde istifade edilmiştir. Hem iç ayaklanmaların bastırılmasında görevlendirilmiş, hem de Viyana bozgunundan sonraki Avusturya seferinde bazı aşiretler savaşa gönderilmiştir. Meselâ, Hamzahacılı, Gündeşli, Şeyhli, Köçekli aşiretlerinin baş bilenleri (kethüdalar) Konya'ya çağrılıp "Beg" ünvanıyla ve bin altı yüz atlıyla sefere iştirak ettirilmiştir. Ne var ki ateşli silahlara henüz alışmamış olan kuvvet Avusturyalılar'ın yoğun topçu ateşi karşısında şaşırıp geri çekilince paniğe sebep olmuşlardır. Bozgunu önlemek için ileri atılan Sadrazam Köprülü Fazıl Mustafa Paşa, şehit olmuştur.
Tarihlerin yazdığı bu ünlü Salankamin Savaşı, Bozulus'un iştirak ettiği ilk Osmanlı savaşıdır. Bozulus, Akkoyunular'ın Anadolu'daki en önemli bakiyesidir. Bir bölümü Erzincan, Erzurum ve daha ötede kalmıştır ki bunların alevi olanları daha Şah İsmail zamanında Safevi Devleti'ne katılmıştır. (Ustahacılı, Rumlu, Şamlu)
Bölgede kalan Sünni Türkmenler de daha sonraları Türkmen ağalığı teşkilatı içinde Osmanlı'ya bağlanmıştır. Bunlardan İran'a giden sünni Pornek ve Musullu aşiretlerine Türkmen denilmiştir. Devletin et ihtiyacını uzun süre bu Türkmen ağalığıyla, Bozulus halkı karşılamıştır. "Eyi at, katır ve deveyi yukarı canibe (Kafkasya) ziyade baha ile satup" gibi cümlelerin geçtiği ticari vesikalar vardır.

Bozulus'un ana İskân grupları
Birinci Bozulus Kafilesi
Yeni İl Türkmenleri'nden Musacalı'nın da içinde bulunduğu Üsküdar Türkmeni, Yabaneri dedikleri Halep Türkmeni, Musacalı'nın da içinde bulunduğu, Dulkadir Türkmenleri toprağı işlemesini biliyor, Halep Türkmenleri ise sadece hayvancı. O sebeple "yabaneri" denilmiştir. Hem çiftçi, hem de hayvancı olan Türkmenlere sürüsünden kurbanlı tarlasından ekmekli deniliyor.

İkinci Bozulus Kafilesi
Hamzahacılılar, Akşehir, Ilgın ve yakın çevresine gelmişler. Aşiretin diğer adı Atçekenli.
Üçüncü Bozulus Kafilesi
Gündeşli, Kürt Mihmatlu

Ek Not:

Oğuz Türkmenlerinin Boz-Ok ve Üç-Ok ikili teşkilatından, Boz-Oklar

İçerik:

1690 Tarihinde, Toros boylarında Hatayda ve Bütün Güney Anadoludaki Türkmen Aşiretlerinin ulusları ve Beylerinin Katılımı İle , konya'da Ali Paşa tarafından Organize Edilen Toplantıda, Boz-ulusun Harbe İştirak edeceğine Dair Bir Hüccet(2) Tanzim Olunmuştur. Hüccet Eki Olan ,yeni il Türkmenı Halep'teki Aşiretlere Gönderilen Defterde;
"payas Ve bilan Etrafında tüfenk-endazneferata (1) Başu Buğ Olacak Kimseler Cemaatleri İle Zikrolunur bilanlu Yusuf Ağa Oğlu Abdülfettah Ağa, Hacı Durak Oğlu Ali, Molla Oğlu mustafa Bölükbaşı, Yeşilbaş Bölükbaşı, Cemaati Alay Beyi Oğlu Tabi, cemaati abacılı Tabi Payas, Yusuf Ağa Oğlu Abdülfettah Ağa, Cemaati kösecilü Tabi Payas. Neferen 200." Denilmektedir.

1 - Atan, atmış, Atıcı Mânasında Birleşik Kelimeler Yapılır. Meselâ: Dehşet-endaz $ : Dehşet Verici, Korkutucu.
2 - Senet. Vesika. Delil. Bir iddiânın Doğruluğunu İsbat İçin Gösterilen Resmi Vesika. * Şâhid

Ek Not:

Tüfek Erleri Olarak, Bilan ( Belen )"a Tabii Abacılı Oğlu Oymağı

İçerik:

Büyük ölçüde ziraat yapılabilecek boş topraklara sahip olan Osmanlı İmparatorluğu'nun, Anadolu ve Rumeli'de, XVII. yüzyıldan itibaren, Uzun savaşlar sebebiyle meydana gelen iktisadi buhranlar, isyanlar ve eşkiyalık, Devlete yeni gelir kaynakları elde etmek ve göç nedeniyle yeni iskan bölgeleri teşkil ettiği görülmektedir.(1)

1713 Tarihinde, Murat Paşa Köprüsüne, Halep Türkmenleri reayasından, Hamza Kethuda'ya tabi Süphanlı, Durdu Kethüda'ya tabi Köse-oğlu Şereflü, Hamdi Kethüda'ya tabi Kara-Afşarlı cemaatleri iskan olunmuştur.(2)

Gene aynı yıl, Murat Paşa Köprüsü ve Saylak mevkiine, Mustafa Kethüda'ya tabi Döğer-oğlan, Çerkes-oğullarına tabi Budullu, Mehmet Kethüda'ya tabi Kapu-İsa, Derviş Kethüda'ya tabi İnallu, Süleyman Kethüda'ya tabi Hama Eymür Dündarlı, Abdullah Ağa'ya tabi Şam Behişlü, Derviş Kethüda'ya tabi Hama Döğeri, Muharrem Kethü'daya tabi Karalu Huzurlu, Köse Kethüda'ya tabi Karalu Huzurlu, Karalu Huzurlu Erdoğdu, Murad Kethüda'ya tabi Dokuz Horbendelüsü, Abalu Fakih Kethüda, Abalu İdris Kethüda ve tabileri Beşiroğulları mahallesi ile Ayntap mahallesi, Eymür-i Sincarlu, Eymür-i Çarık , Alişir'e tabii Eymür-i Tosun, Eymür-i Karagöz, Eymür-i Osman Kethüda, Halil nam kişiye tabi Borlu, Ebü'd-derda'ya tabi Borlu, Halil Kethüd'ya tabi Kızıl Alili Samurlusu, Trablus-şam'a tabi Saluriyye Türkmenleri; yine Trablus-şam'a tabi Dündeş-oğlu İsmail ve tevabii, Bozoka tabii Genceli Afşarı, ve Danişmendlü'ye tabi Kara-Halillü cemaatleri olmak üzere 30 cemaat iskan olunmuştur.(3)

1 - Prof.Dr. Yusuf Hallaçoğlu İskan Siyaseti.
2 - Maliyeden Müdevver Defterler, nu. 8458 s.58.
3 - Maliyeden Müdevver Defterler, nu. 8458 s.59.

Ek Not:

1713 tarihinde Murat Paşa Köprüsü ve Saylak Mevkiine İskan Edilen Oymaklar

İçerik:

1690 Tarihinde, Toros boylarında Hatayda ve bütün Güney Anadoludaki Türkmen aşiretlerinin ulusları ve beylerinin katılımı ile , Konya'da Ali Paşa tarafından organize edilen toplantıda, Boz-Ulusun harbe iştirak edeceğine dair bir hüccet(2) tanzim olunmuştur. Hüccet Eki olan ,Yeni İl Türkmenı Halep'teki aşiretlere gönderilen defterde;
"Payas ve Bilan etrafında Tüfenk-Endaz Neferata (1) başu buğ olacak kimseler cemaatleri ile zikrolunur Bilanlu Yusuf Ağa oğlu Abdülfettah Ağa, Hacı Durak oğlu Ali, Molla Oğlu Mustafa Bölükbaşı, Yeşilbaş Bölükbaşı, Cemaati Alay Beyi Oğlu tabi, Cemaati Abacılı tabi Payas, Yusuf Ağa oğlu Abdülfettah Ağa, Cemaati Kösecilü tabi Payas. neferen 200." denilmektedir.

1 - Atan, atmış, atıcı mânasında birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dehşet-endaz $ : Dehşet verici, korkutucu.
2 - Senet. Vesika. Delil. Bir iddiânın doğruluğunu isbat için gösterilen resmi vesika. * Şâhid

Telif

Ek Not:

Payas ve Bilan (Belen) Etrafında Payasa Tabii Abacı oğlu Cemaati

İçerik:

Sözlü Tarih anlatıcılarına göre, Abacılılar, XVI.yüzyılın ikinci çeyreğinde, Konya Larendeden ( Karamandan ) çıkmışlar ve ilk olarakta Kırşehir'den Musul'a kadar geniş bir bölgeye hükmeden Dulkadiroğulları Beyleri tarafından yönetilen Maraşın, merkezde bugün mezarlık olarak kullanılmakta olan, yere yerleşmişlerdir. Bunların ne kadar kişi olduğu ve geliş sebepleri, yerleşilen yer, ve bu göçün zorunlu iskan nedeniylemi yapıldığı yoksa gönüllü bir göçmü olduğu konusunda, kayda geçmiş bir bilgi yoktur.

Maraştan ayrılış nedeni olarak anlatılanlara göre, Beylerden biri gayet güzel olması nedeniyle kendisine "Ağ Bacı" adı verilmiş kızı ister.Vermek istemeyince de, Bey zor kullanmaya kalkışır.Çatışmada bu Beyle birlikte yanındakilerden birkaçı ölür. Bu nedenle Maraştan ayrılarak İslahiye'nin İntilli köyüne yerleşirler. Burada yerleştiklerin yerin suları bol etrafı büyük ağaçlarla örtülüdür.

Maraşta ne kadar kaldıkları konusu bilinmiyor ama tüm serüvene bakılınca, en az elli seneye yakın orada kaldıkları anlaşılmaktadır. Ailenin tümününmü geldiği yoksa bu işle ilgili olanların mı geldikleri konusu ise tam belirgin değildir.Halen Gedik soyadının Maraşta bulunduğu dikkate alınırsa, hepsinin gelmediğini söyleyebiliriz.

Ek Not:

Sözlü Tarih anlatıclığı örneği.Abacılıların Göç Serüveni

HTML Notu:

Bu sayfada, aile ağacı projesinin oluşturulmasına bilgi ve belgeleriyle katkıda bulunan kişilerin listesi ve kısa bilgileri yer almaktadır.

Gidenlerden miras, kalanları anma vesilesi. Olmazsa olmazlarımız.

HTML Sayfasını Aç

Dosya: katki.html

İçerik:

Yemyeşil karşı tepeleri aşağı dereden, dağın nerde ise tepesine kadar çam ve bahraz ağaçları kaplamış. Deniz tarafından esen rüzgâr evin duldasında oturanları rahatlatıyor. Kimisi boylu boyunca uzanmış kimisi ise sırtını yastığa söykenmiş. Bir öbek duman bulutu aşağıdan yukarıya doğru sürünerek çıkıp, dağın tepesinde kaybolup gidiyor. İnsanda böyle olmuyor mu? Doğuyor, büyüyor, yaşlanıyor ve bilinen son. Aşağıdaki dumanlarda da bir telaş var. Tıpkı insanlar gibi. Onlar da birbirlerine sarılarak yukarı doğru tırmanmak yükselmek istiyorlar. Sonra bu telaş bir bitişle sonlanacak. Kaybolup gidecekler. Hayatlarımız gibi.

Ek Not:

"Mutsuz Hayatlar" hikayemden bir parça.Hikayelerim aynı zamanda anılarımın dillenmesidir.

İçerik:

Bir iki saat sonra artçı sarsıntıların şiddeti azalmış, kendileri de sakinleşmişlerdi. Eşini engelli arabasına bindirdi. Oturma odasına götürdü. Pencerenin önündeki kanepeye yatırdı. Dışarıyı gözetlemeye başlamıştı. Apartmanın önünde yeğenini gördü ona seslendi.

-  Bina nasıl? Yıkık çatlak var mı?

-  Yok bir şey. İyi görünüyor.

Rahatlamıştı. Dışarı çıkmak istemiyordu. Mutfağa gitti. Ocağa baktı. Yanıyordu. Çay koydu. Dünden kalan biraz ekmek buldu. Kahvaltılıkları buzdolabından çıkarttı. Kahvaltı hazırladı. Tepsiye koyup oturma odasına götürdü.

Ek Not:

"Deprem ve Sarsılan Hayatım" hikayemden küçük bir kesit.

Resim Notu:

1299 yılından önce İskenderun Belen Kazasına bağlı bir nahiye idi. H. 1299-1300 tarihli Halep Vilayet Salnamesinde idari taksimatı şöyledir:

1. Halep Sancağı: İdlip, Maretü’n-Numan, Cisr-i Şuğûr, Harim, Antakya, Kilis, Antep, Bâb, İskenderun, Bilan ve Münbiç kazalarından oluşmaktadır.

Resim Notu:

Geçmişte İskenderun - Tarihçe

İskenderun’un tarihi bir kısım yazarlar tarafından anlatılmıştır. Bazı tarihçiler tarafından İskenderun Finikelilerin Mir Bandaros adında bir beldesidir derken bazıları da, meşhur Makedonyalı İskender’in İssos’ta Acem şahı Dara’yı mağlup etmesinden sonra bu şehre Alexandreia adını verdiği rivayet edilmektedir. Makedonyalı İskender’in o büyük zaferinden sonra sadece zaferin bir işareti olması için İskenderun’u M.Ö. 333 yılında kendi adına inşa ettiğine dair tarihçiler ittifak halindedir.

(Kaynak: 1326 tarihli Halep Vilayet Salnamesi, s.275)
Çevre halkın da yakın tarihe kadar İSKELE diye tanıdığı İskenderun

(Kaynak: Fahrettin Saraç)

Yönetim (Abacı Nahiyesi)
İskenderun Kazası Abacı Nahiyesi ve Meclisi (1308 Rumi / ~1892 M.):
1 Nahiye Müdürü
3 Üye

Resim Notu:

Bölgede faaliyet gösteren tüccarlar Halep pazarlarındaki ticari faaliyetleri için Trablusşam’ı liman olarak seçmişlerse de, hem Halep’e olan uzaklığı hem de kente giden yol boyunca mevcut olumsuz koşullar nedeniyle, daha sonra limanlarını Trablusşam’dan İskenderun’a kaydırmışlardır

Bu yeni İskenderun limanı, Trablusşam limanına oranla kente hem daha yakındı, hem de Belen’de konaklama ve güvenlik açısından daha elverişli idi. Bundan dolayıdır ki, 16. yüzyılın sonlarında batılı tacirler, liman olarak daha çok İskenderun’u kullanmışlardır.

Miladi yıllarda İskenderun Limanının, şu an İskenderun Kalesinin bulunduğu yerde olduğu rivayet edilmektedir. Kale duvarlarının sadece temelleri bulunmakta ve bazı yerlerinde demir halkaların varlığı görülmektedir. Bu demir halkaların eskiden denizin kale duvarlarına yakın olmasından,
gemilerin bağlanması için kullanıldığı söylenir.
Saraç Fahrettin

Resim Notu:

Bu belge Halep Vilayeti Salnamesi'nin (Yıllığı'nın) 295. sayfasından bir bölüm. İskenderun ve çevresindeki idari birimleri (mahalleler, köyler, nahiye) listeliyor. İşte Osmanlıca metnin Latin harflerine çevirisi:
( 295 )
( Halep Vilayeti Salnamesi )
Nefs-i İskenderun Şehri Mahalleleri
Nefs-i İskenderun şehrinin havi olduğu mahallelerin huruf-ı heca tertibi üzre esamisi
Çay, Hamidiye, Kastal, Kilisa, Yenişehir mahalleleri.
Mahalle: 5
Cem'an yekûn
--- (Word'de yatay çizgi veya sayfa sonu ekleyebilirsiniz) ---
İskenderun Kazası Köyleri
İskenderun kazasının havi olduğu nahiye ve kuranın esamisi
Fartıslı, Arabderesi. Karaağaç, Karahüseyinli, Nergizlik, Brencilik, Cırtman, Sakıt, Cebike, Abacılı Uğurlu, Abacılı Güzellü, Akçay, Aşkarbeyli karyeleri.
Kura: 13
Yekûn
Arsuz Nahiyesi Köyleri
( Arsuz Nahiyesi )
Kabev, Elmub, Arab Çiftliği maa Nehr-i Sayyad, Arab Gediği, Kemerik, Hıyesekeles, Hacıahmedli, Karaköz maa Kurtbağı, Ekber, Kilisa Önü, Ceşkan, Beyköy, Akçeli, Gök Meydan karyeleri.
Kura: 14 Nahiye: ۱ (1)
Yekûn
Genel Toplam
Kura: 27 Nahiye: ۱ (1)
Cem'an yekûn
Açıklamalar:
• Nefs-i İskenderun: İskenderun şehir merkezini ifade eder.
• Esamisi: İsimleri
• Huruf-ı heca tertibi üzre: Alfabetik sıraya göre
• Havi olduğu: İçerdiği, kapsadığı
• Mahalle: Mahalle
• Kaza: İlçe
• Nahiye: Bucak (İlçeden küçük idari birim)
• Kura (çoğulu: Karyeler): Köyler
• Cem'an yekûn: Toplam
• Maa: İle (Arapça kökenli) - Örnek: "Arab Çiftliği maa Nehr-i Sayyad" (Sayyad Nehri ile birlikte Arap Çiftliği)
• Not: Bazı yer isimlerinin okunuşu veya günümüzdeki karşılığı belirsiz olabilir (Örn: Kastal, Brencilik, Cırtman, Sakıt, Cebike, Elmub, Hıyesekeles, Ceşkan, Kilisa Önü). Transkripsiyon, harflerin en olası okunuşuna dayanmaktadır.
• Rakamlar: Hem Arap rakamları (٥, ١٣, ١٤, ٢٧) hem de Doğu Arap rakamları (۱ - bir) kullanılmıştır.
________________________________________

Resim Notu:

1530 yılına ait İskenderun ve çevresindeki köyleri gösteren tarihi belge.

İçerik:

YÖRÜKLER: ANADOLU VE RUMELİ'DEKİ GÖÇEBE TÜRK TOPLULUKLARI
Tanım ve Kökenleri
# YÖRÜKLER: ANADOLU VE RUMELİ'DEKİ GÖÇEBE TÜRK TOPLULUKLARI

## Tanım ve Kökenleri

Yörükler, Anadolu ve Rumeli'de göçebe olarak yaşayan, geçimlerini hayvancılıkla sağlayan ve mevsimlere göre ova veya yaylalarda kurdukları çadırlarda oturan Oğuz Türklerine verilen addır. Bunlara, Türkmenler adı da verilmektedir. "Cesur, muharip, iyi yürüyen, eli ayağı sağlam" gibi manaları ifade eden "Yörük" kelimesi yerine, "yürük" kelimesi de kullanılmaktadır.

Umumî olarak konar-göçer hayat yaşayan bütün topluluklar için kullanılan bu isim, daha çok göçebe Oğuz boyları için özel isim olmuştur. On birinci yüzyılda Orta Asya'dan göç eden ve göçebe hayat yaşayan Oğuzlar, İran'dan geçerek, Malazgirt Zaferi'nden sonra Anadolu'ya gelmişlerdir. Burada da eski hayat tarzlarını aynen devam ettirmişlerdir.

İlk zamanlar Türkmen adıyla anılan Oğuzların bir kısmı yerleşik hayata geçmiştir. Anadolu'nun İslâmlaştırılıp Türkleştirilmesi sırasında, Oğuz boyları, Anadolu'nun her tarafına yayılmıştır. Bir kısmı yerleşik hayata geçerek Türkmen adını almış, bir kısmı da göçebe hayatını sürdürüp Yörük ismiyle anılmıştır.

## Tarihî Gelişim

### Anadolu Selçukluları ve Osmanlı Dönemi

Anadolu Selçukluları ve beylikleri dönemlerinde, Yörüklerden, askerî güç olarak faydalanılmıştır. Selçuklular ve Osmanlılar, Yörükleri sistemli bir şekilde toprağa yerleştirmeye çalışmışlardır. Orhan Gâzi ve Yıldırım Bayezid devirlerinde, geçitlerin, derbentlerin korunması, Yörüklere yaptırılmıştır.

Osmanlıların Rumeli'ye geçişinden sonra, Yörüklerin önemli bir bölümü de Rumeli'ye göç ettirilmiştir. Sultan Birinci Murad Han zamanında, Saruhan'dan, Serez taraflarına kalabalık gruplar hâlinde sevk edilen Yörükler, iskân edildikleri yeni bölgelerde, yabancı unsurlar arasında bir dayanak noktası teşkil etmişler ve ileride yapılacak fetihlere yardımcı olmuşlardır.

Yörüklerin Rumeli'ye geçirilmeleri, Yıldırım Bayezid Han devrinde daha yoğun bir şekilde devam etmiştir. Sultan İkinci Murad Han ve Fatih Sultan Mehmed Han zamanlarında, yeni fethedilen yerlere, çok Yörük nüfus nakledilmiştir.

### Fatih Kanunnamesi ve Yörükler

Fatih Kanunnâmesi'nde Yörüklere, diğer ahaliye göre bazı vergi muafiyetleri tanınmıştır. Fatih Kanunnâmesi'nde, Yörüklerin, ağnam (koyunlar) resmi mükellefi ve askerlikle mükellef oldukları belirtilmiştir.

Orduda yardımcı kuvvet olarak vazife alan Yörükler, Kanunî devrinden itibaren, daha çok imar ve muhafaza hizmetlerinde kullanılmıştır. Bulundukları coğrafî mevki itibariyle çeşitli hizmetler gören Yörükler, sahillerde gemi malzemesi temini ve gemi yapımında; derbentlerde ve ana güzergâhlarda yol emniyeti, tamir, muhafaza, köprü inşası ve menzillere zahire toplanması ve korunmasında; madenlerde, ordunun nakliye işlerinde ve devletin kalelerinin onarımlarında da istihdam edilmişlerdir.

Yörüklerin, geçtikleri yerlerde kalabilecekleri, yaylak ve kışlak alanları belirlenmiştir. Yörüklerin Rumeli'ye geçirilmesi ve fethedilen yerlere yerleştirilmesi, daha sonra Osmanlı Devletinin umumî bir siyaseti olmuştur. Ancak, sonraki devirlerde, Yörüklerin Rumeli'ye yerleştirilmesi yavaşlamıştır. Fakat 18. yüzyılın sonlarına kadar devam etmiştir. Bu göçlerin bir kısmı, isteğe bağlı olduğu gibi, bir kısmı ise devlet siyaseti doğrultusunda mecburî olmuştur.

### Celâlî İsyanları ve Mecburî İskân

Anadolu'da başgösteren Celâlî isyanları ve neticesinde meydana gelen iç çalkantılar ve ekonomik buhranlar, Anadolu'daki Yörüklerin düzeninin bozulmasına yol açmıştır. Bu karışıklıklar, Yörük camiasına da sirayet etmiştir. Devlet, bu yüzden, Yörükler üzerindeki idarî otoriteyi sağlamak ve doğabilecek zararları önlemek için, onları mecburî yerleşmeye tâbi tutmuştur.

Mecburî iskânın gayesi, göçebe hayat tarzı sebebiyle Yörüklerin, yerleşik halka zarar yapmalarını önlemek, harap ve boş olan iskân merkezlerinin imar edilmesini, ekilmeyen toprakların işlenmesini temin etmek, devlet tarafından kontrol edilmesi zor olan eşkıya gruplarına karşı bir emniyet unsuru olarak set vazifesi görmelerini sağlamaktı.

1683 Viyana Seferi'nin mağlubiyetle sonuçlanması, Rumeli ve Anadolu'da, geniş çapta aşiret hareketleri ve eşkıyalık hadiselerine sebep olmuştur. Köprülüzâde Fazıl Mustafa Paşa'nın sadrazamlığı sırasında, 1691 senesinde, Yörükleri tamamen iskân etmek için harekete geçilmiştir.

## İskân Politikaları

### 17. ve 18. Yüzyıllarda İskân

Rumeli'deki Yörükler, "Evlâd-ı Fâtihân" adı altında yeni bir teşkilata tâbi tutulmuştur. Bunlardan, askerî maksatlarla faydalanılmaya çalışılmıştır. Anadolu'daki Yörükler ise, bilhassa Hama, Humus, Rakka ve Halep bölgelerine yerleştirilmek suretiyle, Aneze ve Şammar aşiretlerinin baskınları önlenmeye çalışılmıştır.

18 Mart 1692 tarihli bir ferman ile, Anadolu'nun çeşitli vilayet ve sancaklarından, muhtelif yörük aşiretlerine mensup yetmiş kadar oymak yerleştirilmiştir. Bu aşiretlerin, yerlerini terk etmemeleri için de, Adana ve Maraş taraflarında, derbent mahallelerine Yörükler yerleştirilmiştir.

1720 senesinde, Şam vilayetine bağlı bazı sancaklar Yörükler yerleştirilmek suretiyle, Türk nüfusu yönünden takviye edilmiştir. Bazı Yörük oymakları da, kendi yaylak ve kışlaklarında iskâna tabi tutulmuşlardır. 1693 senesinde, Kayseri vilayetine bağlı Zamantı ve Pınarbaşı yaylaları, 1728'de Zamantı Irmağının etrafındaki harabe köyler, bu bölgede yaylak-kışlak hayatı yaşayan Yörüklere tahsis edilmiştir.

Ayrıca Kozan Dağındaki Yörükler, Çukurova'ya, Orta Toroslar'daki kalabalık Yörük cemaatleri İçel'e, Antalya ve Isparta bölgelerinde dağınık halde bulunan Yörükler ise, Taşeli yaylaklarına yerleştirilmişlerdir. Bu arada, Orta Anadolu'ya (Çiçekdağı, Nevşehir, Niğde) yörük iskânı yapılırken, Teke, Hamid, Beyşehir, Alanya ve Akşehir Yörüklerinin de uygun yerlere yerleştirilmeleri için, 1732 senesinde ferman çıkarılmıştır.

Ayrıca doğudan batıya uzanan Toros Dağlarının iç ve dış kısımlarında yeni kurulan birçok kasaba ve nahiyelere de, çeşitli yörük cemaatleri yerleştirilmiştir. İçel ve Alanya bölgesinde yaşayan bazı Yörükler, Kıbrıs Adasına gönderilmişlerdir.

### 19. Yüzyılda İskân

On dokuzuncu yüzyılın ortalarından itibaren, Yörüklerin iskânı, daha düzenli olarak yapılmaya başlanmıştır. Vilayetlerine Yörük iskân edilecek valiler, yaylak ve kışlaktaki Yörükler üzerine iskân nazırı tayin ederek, onları disiplin altına almaya çalışmışlardır.

Tanzimat'tan itibaren de boş araziler ve terk edilmiş yerler, iskân sahası olarak seçilmiştir. Bu şekilde iskân için Bursa, Sivas, Ankara, Konya ve Aydın eyaletleriyle mülhakatı (bağlı yerler) seçilmiştir.

Yörüklerin iskânı için tertip edilen Fırka-i Islâhiye, Adana Halep, Maraş ve Ayıntab'da (Antep) yeni kasabalar da kurmak şartıyla pek çok Yörük cemaatini iskâna tâbi tutmuştur.

## İdari ve Askeri Teşkilatlanma

Yörüklerin isimleri ve onlarla ilgili kanunî hükümler, ilk defa Fatih Kanunnâmesi'nde yer almıştır. Buna göre kurulan yörük teşkilatı, idarî ve askerî maksatlara uygun şekilde düzenlenmiştir.

Fatih Kanunnâmesi'nde, Yörüklerin, sefere çıktıklarında her türlü teçhizatı kendilerinin temin etmeleri ve avârızdan muaf tutulmaları ve sefere çıkanların ertesi yıl çıkmamaları kanun hâline getirilmiştir. Ancak, Yörüklerle ilgili kanunnâme Kanunî devri ortalarına doğru tamamlanmıştır.

Hasılatı, devletin hazine defterlerinde yazılı ve muayyen zeamet birliklerine çevrilen Yörükler, seraskerlik adı altında bir takım gruplara ayrılmıştır. Bunların başında, Yörüklerin arasından seçilerek bir berat ile tayin edilen "serasker" (yörük reisi) bulunurdu.

### Ocak Sistemi ve Vergilendirme

Yörük seraskerlikleri, kendi aralarında ocaklara taksim olunmuşlardı. İlk zamanlar yirmi beş kişi bir "ocak" sayılırken, sonradan ocağın sayısı, otuza çıkarılmıştır. Bu ocakların her birinden beş kişi, sefere gitmek veya devlet hizmetini görmek üzere "eşkinci" olarak ayrılır, ocakta kalan diğer yirmi beş kişi de "yamak" olurdu.

Eşkinci olarak seçilen bu beş kişinin, sefer ve dîvân-ı hümâyûna hizmet masraflarını, altı aylık müddetle ve ellişer akça olmak üzere yamaklar karşılar, buna mukabil avârız-ı dîvâniye vergisinden muaf tutulurlardı.

Yörükler, yörük tarzı hayatı devam ettirirlerse, kendi hayat düzenlerine göre ayarlanmış bir kısım vergileri verirlerdi. Onlardan, hiçbir surette, diğer halktan alınan vergi alınmazdı. Ancak Yörükler, tabiî hayatlarını bırakır da, ziraî hayata geçerlerse reaya kaydolunurlar, diğer halkın verdiği vergileri öderlerdi.

### Yörük Kazaları ve Adli Düzen

Yörüklerin yaşadıkları mıntıkalarda, köyler, mezralar ve yurtlardan meydana gelen kazalar kurulmuştu. Yörükler için cazip bir hâle getirilen kazalarda, Yörüklerin kazâî (adlî) meselelerini hal için, bir kadı bulunurdu.

Kadılar, aynı zamanda, Yörüklerin sahip oldukları hayvanların tahrirleri ile, sefer sırasında orduda ikmal ve nakliye işlerinde vazife alacak olanların isimlerini ve kira bedellerini de tespit ederdi. Anadolu'da, bu şekilde kurulan birçok yörük kazası vardı.

## Sosyal ve Ekonomik Hayat

### Yaşam Düzeni ve Gelenekler

Yörükler, Orta Asya'dan getirdikleri gelenekleri devam ettiriyorlardı. Hayatları, belli kaidelere bağlanmıştı. Bu kaideler, daha çok, örfe bağlıydı. Yazları serin olan yaylalarda, kışları ise sıcak veya ılık kışlaklarda geçiren Yörüklerin, yaylalara gidiş gelişleri, belli bir düzen içinde yapılırdı. Bu gidiş gelişler, belli yollardan olurdu.

Yaylağı ve kışlağı olmayan Yörükler de otlak kiralarlardı. Yörüklerde yaylaklar, oymakların malı sayılır, o oymağa mensup olan herkesin hayvanları, burada serbestçe otlardı. Yaylak veya kışlaklardaki evler ve çevrelerindeki küçük bahçeler, şahıslara aitti. Çadırların ve küçük bahçelerin bulunduğu yere, "yurt yeri" denirdi.

### Hayvancılık ve Geçim Kaynakları

Bir oymağın hayvanlarının, diğer oymakların hayvanlarına karışmasını önlemek için, hayvanlara "dökün, dövme" veya "döğme" adı verilen damgalar vurulurdu. Hayvanların kulakları, belli şekillerde çentilerek de, diğer oba hayvanlarından ayrılırdı. Bu işaretlere "en" adı verilirdi.

Koyun, keçi, sığır ve deve gibi hayvanlar besleyen Yörükler, yaylak ve kışlaklarda buğday, arpa, mısır ve bazı sebzeleri yetiştirirlerdi. Süt mâmulleri ve et, temel gıdalarını teşkil ederdi. Giyim ve ev eşyalarını, kendileri dokurlardı.

Bununla beraber, kapalı bir ekonomiye sahip olmayıp, köy ve kasabalardaki pazarlara inerler, ürünlerini satarak kendi ihtiyaçlarını satın alırlardı. Develeriyle, şehirler arasında yük taşırlardı. İstanbul gibi büyük şehirlere, buğday ve benzeri tüketim maddelerini, develeriyle, Yörükler taşırlardı.

### Barınma: Yörük Çadırları

Keçi besleyen Yörükler, kıldan yapılmış çadırlarda, diğerleri ise keçeden yapılmış çadırlarda otururlardı. Evi andıran yörük çadırlarında, oturma, yatma ve yemek pişirme için bölümler vardı. Çadır, orta direğin etrafına sıralanmış 5-9 direk üzerine kurulurdu.

Büyük çadırlarda, binek hayvanlarının bağlandığı bölüm dahi bulunurdu. Çadırın oturma bölümü, Yörük kilimleriyle döşenir, kenarlarda minderler bulunurdu. Çadırda, herkesin oturacağı yer belliydi.

### Aile Yapısı ve Evlilik

Yörüklerde aile yapısı, daha çok erkek hakimiyetine dayanırdı. Yörüklerde esas evlilik şekli, tek evliliktir. Umumiyetle, evlenen çocuklar, babayla birlikte yaşardı. Bu yüzden, büyük aileler meydana getirirlerdi. Yörükler, amca kızı, dayı kızı, amca ve teyze kızı gibi yakın akrabayla da evlenirlerdi.

## İdari Yapı ve Teşkilatlanma

Yörüklerin idarî teşkilatlanmaları, oba, oymak, boy ve ulus şeklindeydi. Yaylak ve kışlaklarda, bir soyun yaşadığı alana "oba" denirdi. Bu terim, zamanla kaybolmuş ve yerini mahalle kelimesi almıştır.

Bir veya iki oba halkına "oymak" denirdi. Oymakların başında, "kethüda" bulunurdu. Yörükler, buna, "kâhya" derlerdi. Birkaç oymağın birleşmesinden meydana gelen topluluklara, "boy" adı verilirdi. Boyun başında "boybeyi" bulunurdu. Boy beylerine daha sonra, "yörük başbuğu" adı da verildi.

Birkaç boyun birleşmesinden "ulus" meydana gelir, bunun başkanlarına "ulusbeyi" denirdi. Arı duru bir Türkçe konuşan ve zengin bir folkloru bulunan Yörüklerde, an'ane ve geleneklere bağlılık vardı.

## Geleneksel Törenler ve Adetler

### Göç Törenleri

Yörüklerin göçleri, belli esaslara bağlanmıştı. Yaylaklara göç, bahar aylarında olurdu. Oymak veya boy beyleri, göçün gününü önceden tespit ederek herkese duyururdu. Göç günü gelmeden önce, gerekli hazırlıklar yapılırdı.

Önceden bildirilen gün gelince, bütün eşyalar develere yüklenir, üzerine kilimler atılırdı. Develerin alınlarına süs, küçük ve büyük çanlar takılırdı. Kervanın önünde, yeni elbiselerini giymiş, elinde kirmanı ile yün eğirerek bir gelin giderdi.

Çevrede, ata binmiş genç erkekler, silah atarak, at sürerek yayla yoluna yürürlerdi. Boyun çocukları, kadınları ve genç kızları, hayvan sürülerinin önünde veya yanında yürürlerdi. Uzun yolculuktan sonra yaylağa varılır, yerleşilirdi. Sonbaharda da buna benzer merasimle yaylaktan göç edilirdi.

### Düğün ve Nişan Adetleri

Yörüklerin, bir kısmı bugün de devam eden, nişan ve düğün âdetleri şöyleydi: Oğlu evlenme çağına gelen yörük ailesi, kendisine uygun bulduğu ailenin kızına dünür giderdi. Eğer olumlu cevap alınırsa, kız evinde kahve içilirdi. Bunun tersi olursa, dünürcüler, hemen evi terk ederlerdi.

Dünürcüler, uygun cevap aldıkları zaman, oğlan evi tarafından hazırlanan ve beraberlerinde getirdikleri şerbeti içerlerdi. Uygun cevap alınıp, söz kesildikten sonra, "beylik" ismi altında, oğlan tarafından seçilen kadınlar, kız evine giderler ve kıza nişan takarlardı. Nişanlar, elbise, altın, gümüş gibi ziynet eşyalarıydı.

Söz kesiminde, oğlan tarafından kızın babasına veya velîsine bir miktar para verilirdi. İslâm dinine göre alınmasının haram olduğu bildirilen bu paraya "başlık" adı verilirdi. Oğlan tarafı, kızın elbise, mutfak ve diğer eşyalarını aldıktan başka, kızın akrabalarına da uygun hediyeler alırdı. Bunun ismine "yol" denirdi.

Kız, başka köyden gelecek olursa, oğlan babası davet edeceği köylerin her odasına ve her oda sahibine ayrıca birer yol (dâvet hediyesi) gönderirdi. Bu yollar kâse, bardak, sahan, şeker, kahve gibi şeylerdi. Oda sahipleri, düğüncüleri odalarına davet ederek yedirip içirirler ve oğlan babasına düğün sahibiymiş gibi yardım ederlerdi. Odalara inen misafirlerin misafirliği, tamamen oda sahiplerine ait olurdu.

Kız tarafı da davetçiler çıkarırdı. Düğün başladığında, her iki taraf, konuklarına ikramlarda bulunurdu. Kız evinde, kına gecesi yapılırdı. Gelinin gideceği gün, kız evinde hazırlanan ve oğlan tarafından önceden kız evine gönderilen çeyizler, kapının önüne çıkarılırdı.

Kız evinden, yüzü alla örtülü olarak çıkarılan gelin, ata bindirilirdi. Çeyizler de yükletilip oğlan evine götürülürdü. Oğlan evine götürülen gelinin, yollarda önüne sık sık çocuklar tarafından ipler gerilir, çocuklara hediyeler verilerek geçilirdi. Gelini, güveyin evi önünde, yengeler attan indirirdi.

Gelin attan inmeden önce, güveyin yakın akrabalarından biri, başına üzüm, şeker, arpa, buğday, para gibi şeyler serperdi. Gelin attan ineceği sırada, oğlan babası davet edilir, geline hediye verir veya vaad ederdi. Kaynana ve diğer yakınlar da, çeşitli hediyeler verirlerdi.

Gelin attan indikten sonra, güveyinin evine gider, çeyiz içinde ayrılmış olan ve "dürü" adı verilen bazı eşyalar, davetlilere dağıtılırdı. Damada törenle elbise giydirilirdi. Güvey, elbiseyi giydikten sonra, "sağdıç" adı verilen, evli bir kimsenin evine götürülür, vaktin gelişine kadar, güveye her türlü şakalar yapılır, güvey burada izin almadıkça yerinden kalkamaz, gülemez ve söz söyleyemezdi.

Bundan sonra meclise köyün hocası gelirdi. Güveye, gerdeğe ait sıhhî ve dinî öğütler verir, kendisine hayırlı bir evlilik için dua ederdi. Yatsı namazı kılındıktan sonra, güveyi, arkadaşları evine götürürler, evin giriş kapısı önünde hoca tarafından dua okunduktan sonra, arkadaşları tarafından vurulan birkaç yumruk arasında, güveyi eve girerdi.

Ertesi gün kadınlar, gelini ziyaret ederler, bu ziyaret esnasında yapılan törene "baş bağlama" veya "duvak açma" adı verilirdi. Bir hafta veya bir ay sonra damat, gelinle beraber kayınpederin evine giderek, büyüklerin ellerini ve dizlerini öptükten sonra, kayınpeder ve kayınvalidesini evine davet ederdi. Bu davet günü, kayınpeder de, ayrıca bir gün için onları davet etmiş olur ki, buna "el öpme" denirdi.

## Yörük Boyları ve Coğrafi Dağılımları

### Anadolu'daki Yörük Boyları

Yörükler mensup oldukları Oğuz boylarına göre isim alırlardı: Kayı, Bayat, Karaevli, Yazır, Döğer, Dodurga, Yaparlı, Avşar, Kızık, Beğdili, Karkın, Bayındır, Peçenek (Beçenek), Çavundur, Çepni, Salur, Eymir, Alavuntlu, Yüreğir, İğdir, Buğdüz ve Kınık isimleri yörük boylarına ait isimlerdir. Bugün Anadolu'daki birçok mezra, köy ve kasaba, isimlerini bu yörük boylarının isimlerinden almışlardır.

### Anadolu'daki Coğrafi Dağılım

Yörükler, umumiyetle Orta, Güney ve Batı Anadolu'da yerleşmişlerdi. Bugünkü, Sivas, Ankara, Bolu, Kastamonu, Balıkesir, Manisa, Kütahya, Afyon, Uşak, İzmir, Aydın Antalya, Konya, Aksaray, Niğde, Nevşehir, Adana, Hatay, Gaziantep ve Maraş illerinin bulunduğu geniş bir sahaya yayılmışlardı.

Büyük gruplar hâlinde yaşayan Yörükler, ayrıca birçok tâli kollara ayrılmışlar ve çeşitli yerlere dağılmışlardı. Bunlardan Ankara, Tokat, Kırşehir bölgesinde yaşayan Ulu-yörük topluluğu ve Ankara Yörükleri, Orta Anadolu yaylalarında yaşamaktaydılar.

Aydın, Honaz, Nif, Çeşme ve Bozdoğan havalisinde Karaca-Koyunlu, Menteşe bölgesinde Oturak Barza, Güne Barza, Küre Barza, İskender Bey, Kayı, Horzum, Kızılca-Yalınç, Bolu, Uluborlu, Tefenni ve Ereğli civarında Bolu Yörükleri diye adlandırılan Yörükler yaşamaktaydı.

Söğüt Yörükleri diye anılan büyük bir topluluk, Bursa'daki Emir Sultan Evkafı reayası olarak, Söğüt, Edincik, Balıkesir, Bursa, Bergama, Gönen ve İnegöl'e kadar yayılmışlardı. Kara-Keçili Yörükleri, Söke; Boynu-İncelü Yörükleri, Nevşehir ve Aksaray; Kayı ve Çoban


Umumî olarak konar-göçer hayat yaşayan bütün topluluklar için kullanılan bu isim, daha çok göçebe Oğuz boyları için özel isim olmuştur. On birinci yüzyılda Orta Asya'dan göç eden ve göçebe hayat yaşayan Oğuzlar, İran'dan geçerek, Malazgirt Zaferi'nden sonra Anadolu'ya gelmişlerdir. Burada da eski hayat tarzlarını aynen devam ettirmişlerdir.

İlk zamanlar Türkmen adıyla anılan Oğuzların bir kısmı yerleşik hayata geçmiştir. Anadolu'nun İslâmlaştırılıp Türkleştirilmesi sırasında, Oğuz boyları, Anadolu'nun her tarafına yayılmıştır. Bir kısmı yerleşik hayata geçerek Türkmen adını almış, bir kısmı da göçebe hayatını sürdürüp Yörük ismiyle anılmıştır.

Tarihî Gelişim
Anadolu Selçukluları ve Osmanlı Dönemi
Anadolu Selçukluları ve beylikleri dönemlerinde, Yörüklerden, askerî güç olarak faydalanılmıştır. Selçuklular ve Osmanlılar, Yörükleri sistemli bir şekilde toprağa yerleştirmeye çalışmışlardır. Orhan Gâzi ve Yıldırım Bayezid devirlerinde, geçitlerin, derbentlerin korunması, Yörüklere yaptırılmıştır.

Osmanlıların Rumeli'ye geçişinden sonra, Yörüklerin önemli bir bölümü de Rumeli'ye göç ettirilmiştir. Sultan Birinci Murad Han zamanında, Saruhan'dan, Serez taraflarına kalabalık gruplar hâlinde sevk edilen Yörükler, iskân edildikleri yeni bölgelerde, yabancı unsurlar arasında bir dayanak noktası teşkil etmişler ve ileride yapılacak fetihlere yardımcı olmuşlardır.

Yörüklerin Rumeli'ye geçirilmeleri, Yıldırım Bayezid Han devrinde daha yoğun bir şekilde devam etmiştir. Sultan İkinci Murad Han ve Fatih Sultan Mehmed Han zamanlarında, yeni fethedilen yerlere, çok Yörük nüfus nakledilmiştir.

Fatih Kanunnamesi ve Yörükler
Fatih Kanunnâmesi'nde Yörüklere, diğer ahaliye göre bazı vergi muafiyetleri tanınmıştır. Fatih Kanunnâmesi'nde, Yörüklerin, ağnam (koyunlar) resmi mükellefi ve askerlikle mükellef oldukları belirtilmiştir.

Orduda yardımcı kuvvet olarak vazife alan Yörükler, Kanunî devrinden itibaren, daha çok imar ve muhafaza hizmetlerinde kullanılmıştır. Bulundukları coğrafî mevki itibariyle çeşitli hizmetler gören Yörükler, sahillerde gemi malzemesi temini ve gemi yapımında; derbentlerde ve ana güzergâhlarda yol emniyeti, tamir, muhafaza, köprü inşası ve menzillere zahire toplanması ve korunmasında; madenlerde, ordunun nakliye işlerinde ve devletin kalelerinin onarımlarında da istihdam edilmişlerdir.

Yörüklerin, geçtikleri yerlerde kalabilecekleri, yaylak ve kışlak alanları belirlenmiştir. Yörüklerin Rumeli'ye geçirilmesi ve fethedilen yerlere yerleştirilmesi, daha sonra Osmanlı Devletinin umumî bir siyaseti olmuştur. Ancak, sonraki devirlerde, Yörüklerin Rumeli'ye yerleştirilmesi yavaşlamıştır. Fakat 18. yüzyılın sonlarına kadar devam etmiştir. Bu göçlerin bir kısmı, isteğe bağlı olduğu gibi, bir kısmı ise devlet siyaseti doğrultusunda mecburî olmuştur.

Celâlî İsyanları ve Mecburî İskân
Anadolu'da başgösteren Celâlî isyanları ve neticesinde meydana gelen iç çalkantılar ve ekonomik buhranlar, Anadolu'daki Yörüklerin düzeninin bozulmasına yol açmıştır. Bu karışıklıklar, Yörük camiasına da sirayet etmiştir. Devlet, bu yüzden, Yörükler üzerindeki idarî otoriteyi sağlamak ve doğabilecek zararları önlemek için, onları mecburî yerleşmeye tâbi tutmuştur.

Mecburî iskânın gayesi, göçebe hayat tarzı sebebiyle Yörüklerin, yerleşik halka zarar yapmalarını önlemek, harap ve boş olan iskân merkezlerinin imar edilmesini, ekilmeyen toprakların işlenmesini temin etmek, devlet tarafından kontrol edilmesi zor olan eşkıya gruplarına karşı bir emniyet unsuru olarak set vazifesi görmelerini sağlamaktı.

1683 Viyana Seferi'nin mağlubiyetle sonuçlanması, Rumeli ve Anadolu'da, geniş çapta aşiret hareketleri ve eşkıyalık hadiselerine sebep olmuştur. Köprülüzâde Fazıl Mustafa Paşa'nın sadrazamlığı sırasında, 1691 senesinde, Yörükleri tamamen iskân etmek için harekete geçilmiştir.

İskân Politikaları
17. ve 18. Yüzyıllarda İskân
Rumeli'deki Yörükler, "Evlâd-ı Fâtihân" adı altında yeni bir teşkilata tâbi tutulmuştur. Bunlardan, askerî maksatlarla faydalanılmaya çalışılmıştır. Anadolu'daki Yörükler ise, bilhassa Hama, Humus, Rakka ve Halep bölgelerine yerleştirilmek suretiyle, Aneze ve Şammar aşiretlerinin baskınları önlenmeye çalışılmıştır.

18 Mart 1692 tarihli bir ferman ile, Anadolu'nun çeşitli vilayet ve sancaklarından, muhtelif yörük aşiretlerine mensup yetmiş kadar oymak yerleştirilmiştir. Bu aşiretlerin, yerlerini terk etmemeleri için de, Adana ve Maraş taraflarında, derbent mahallelerine Yörükler yerleştirilmiştir.

1720 senesinde, Şam vilayetine bağlı bazı sancaklar Yörükler yerleştirilmek suretiyle, Türk nüfusu yönünden takviye edilmiştir. Bazı Yörük oymakları da, kendi yaylak ve kışlaklarında iskâna tabi tutulmuşlardır. 1693 senesinde, Kayseri vilayetine bağlı Zamantı ve Pınarbaşı yaylaları, 1728'de Zamantı Irmağının etrafındaki harabe köyler, bu bölgede yaylak-kışlak hayatı yaşayan Yörüklere tahsis edilmiştir.

Ayrıca Kozan Dağındaki Yörükler, Çukurova'ya, Orta Toroslar'daki kalabalık Yörük cemaatleri İçel'e, Antalya ve Isparta bölgelerinde dağınık halde bulunan Yörükler ise, Taşeli yaylaklarına yerleştirilmişlerdir. Bu arada, Orta Anadolu'ya (Çiçekdağı, Nevşehir, Niğde) yörük iskânı yapılırken, Teke, Hamid, Beyşehir, Alanya ve Akşehir Yörüklerinin de uygun yerlere yerleştirilmeleri için, 1732 senesinde ferman çıkarılmıştır.

Ayrıca doğudan batıya uzanan Toros Dağlarının iç ve dış kısımlarında yeni kurulan birçok kasaba ve nahiyelere de, çeşitli yörük cemaatleri yerleştirilmiştir. İçel ve Alanya bölgesinde yaşayan bazı Yörükler, Kıbrıs Adasına gönderilmişlerdir.

19. Yüzyılda İskân
On dokuzuncu yüzyılın ortalarından itibaren, Yörüklerin iskânı, daha düzenli olarak yapılmaya başlanmıştır. Vilayetlerine Yörük iskân edilecek valiler, yaylak ve kışlaktaki Yörükler üzerine iskân nazırı tayin ederek, onları disiplin altına almaya çalışmışlardır.

Tanzimat'tan itibaren de boş araziler ve terk edilmiş yerler, iskân sahası olarak seçilmiştir. Bu şekilde iskân için Bursa, Sivas, Ankara, Konya ve Aydın eyaletleriyle mülhakatı (bağlı yerler) seçilmiştir.

Yörüklerin iskânı için tertip edilen Fırka-i Islâhiye, Adana Halep, Maraş ve Ayıntab'da (Antep) yeni kasabalar da kurmak şartıyla pek çok Yörük cemaatini iskâna tâbi tutmuştur.

İdari ve Askeri Teşkilatlanma
Yörüklerin isimleri ve onlarla ilgili kanunî hükümler, ilk defa Fatih Kanunnâmesi'nde yer almıştır. Buna göre kurulan yörük teşkilatı, idarî ve askerî maksatlara uygun şekilde düzenlenmiştir.

Fatih Kanunnâmesi'nde, Yörüklerin, sefere çıktıklarında her türlü teçhizatı kendilerinin temin etmeleri ve avârızdan muaf tutulmaları ve sefere çıkanların ertesi yıl çıkmamaları kanun hâline getirilmiştir. Ancak, Yörüklerle ilgili kanunnâme Kanunî devri ortalarına doğru tamamlanmıştır.

Hasılatı, devletin hazine defterlerinde yazılı ve muayyen zeamet birliklerine çevrilen Yörükler, seraskerlik adı altında bir takım gruplara ayrılmıştır. Bunların başında, Yörüklerin arasından seçilerek bir berat ile tayin edilen "serasker" (yörük reisi) bulunurdu.

Ocak Sistemi ve Vergilendirme
Yörük seraskerlikleri, kendi aralarında ocaklara taksim olunmuşlardı. İlk zamanlar yirmi beş kişi bir "ocak" sayılırken, sonradan ocağın sayısı, otuza çıkarılmıştır. Bu ocakların her birinden beş kişi, sefere gitmek veya devlet hizmetini görmek üzere "eşkinci" olarak ayrılır, ocakta kalan diğer yirmi beş kişi de "yamak" olurdu.

Eşkinci olarak seçilen bu beş kişinin, sefer ve dîvân-ı hümâyûna hizmet masraflarını, altı aylık müddetle ve ellişer akça olmak üzere yamaklar karşılar, buna mukabil avârız-ı dîvâniye vergisinden muaf tutulurlardı.

Yörükler, yörük tarzı hayatı devam ettirirlerse, kendi hayat düzenlerine göre ayarlanmış bir kısım vergileri verirlerdi. Onlardan, hiçbir surette, diğer halktan alınan vergi alınmazdı. Ancak Yörükler, tabiî hayatlarını bırakır da, ziraî hayata geçerlerse reaya kaydolunurlar, diğer halkın verdiği vergileri öderlerdi.

Yörük Kazaları ve Adli Düzen
Yörüklerin yaşadıkları mıntıkalarda, köyler, mezralar ve yurtlardan meydana gelen kazalar kurulmuştu. Yörükler için cazip bir hâle getirilen kazalarda, Yörüklerin kazâî (adlî) meselelerini hal için, bir kadı bulunurdu.

Kadılar, aynı zamanda, Yörüklerin sahip oldukları hayvanların tahrirleri ile, sefer sırasında orduda ikmal ve nakliye işlerinde vazife alacak olanların isimlerini ve kira bedellerini de tespit ederdi. Anadolu'da, bu şekilde kurulan birçok yörük kazası vardı.

Sosyal ve Ekonomik Hayat
Yaşam Düzeni ve Gelenekler
Yörükler, Orta Asya'dan getirdikleri gelenekleri devam ettiriyorlardı. Hayatları, belli kaidelere bağlanmıştı. Bu kaideler, daha çok, örfe bağlıydı. Yazları serin olan yaylalarda, kışları ise sıcak veya ılık kışlaklarda geçiren Yörüklerin, yaylalara gidiş gelişleri, belli bir düzen içinde yapılırdı. Bu gidiş gelişler, belli yollardan olurdu.

Yaylağı ve kışlağı olmayan Yörükler de otlak kiralarlardı. Yörüklerde yaylaklar, oymakların malı sayılır, o oymağa mensup olan herkesin hayvanları, burada serbestçe otlardı. Yaylak veya kışlaklardaki evler ve çevrelerindeki küçük bahçeler, şahıslara aitti. Çadırların ve küçük bahçelerin bulunduğu yere, "yurt yeri" denirdi.

Hayvancılık ve Geçim Kaynakları
Bir oymağın hayvanlarının, diğer oymakların hayvanlarına karışmasını önlemek için, hayvanlara "dökün, dövme" veya "döğme" adı verilen damgalar vurulurdu. Hayvanların kulakları, belli şekillerde çentilerek de, diğer oba hayvanlarından ayrılırdı. Bu işaretlere "en" adı verilirdi.

Koyun, keçi, sığır ve deve gibi hayvanlar besleyen Yörükler, yaylak ve kışlaklarda buğday, arpa, mısır ve bazı sebzeleri yetiştirirlerdi. Süt mâmulleri ve et, temel gıdalarını teşkil ederdi. Giyim ve ev eşyalarını, kendileri dokurlardı.

Bununla beraber, kapalı bir ekonomiye sahip olmayıp, köy ve kasabalardaki pazarlara inerler, ürünlerini satarak kendi ihtiyaçlarını satın alırlardı. Develeriyle, şehirler arasında yük taşırlardı. İstanbul gibi büyük şehirlere, buğday ve benzeri tüketim maddelerini, develeriyle, Yörükler taşırlardı.

Barınma: Yörük Çadırları
Keçi besleyen Yörükler, kıldan yapılmış çadırlarda, diğerleri ise keçeden yapılmış çadırlarda otururlardı. Evi andıran yörük çadırlarında, oturma, yatma ve yemek pişirme için bölümler vardı. Çadır, orta direğin etrafına sıralanmış 5-9 direk üzerine kurulurdu.

Büyük çadırlarda, binek hayvanlarının bağlandığı bölüm dahi bulunurdu. Çadırın oturma bölümü, Yörük kilimleriyle döşenir, kenarlarda minderler bulunurdu. Çadırda, herkesin oturacağı yer belliydi.

Aile Yapısı ve Evlilik
Yörüklerde aile yapısı, daha çok erkek hakimiyetine dayanırdı. Yörüklerde esas evlilik şekli, tek evliliktir. Umumiyetle, evlenen çocuklar, babayla birlikte yaşardı. Bu yüzden, büyük aileler meydana getirirlerdi. Yörükler, amca kızı, dayı kızı, amca ve teyze kızı gibi yakın akrabayla da evlenirlerdi.

İdari Yapı ve Teşkilatlanma
Yörüklerin idarî teşkilatlanmaları, oba, oymak, boy ve ulus şeklindeydi. Yaylak ve kışlaklarda, bir soyun yaşadığı alana "oba" denirdi. Bu terim, zamanla kaybolmuş ve yerini mahalle kelimesi almıştır.

Bir veya iki oba halkına "oymak" denirdi. Oymakların başında, "kethüda" bulunurdu. Yörükler, buna, "kâhya" derlerdi. Birkaç oymağın birleşmesinden meydana gelen topluluklara, "boy" adı verilirdi. Boyun başında "boybeyi" bulunurdu. Boy beylerine daha sonra, "yörük başbuğu" adı da verildi.

Birkaç boyun birleşmesinden "ulus" meydana gelir, bunun başkanlarına "ulusbeyi" denirdi. Arı duru bir Türkçe konuşan ve zengin bir folkloru bulunan Yörüklerde, an'ane ve geleneklere bağlılık vardı.

Geleneksel Törenler ve Adetler
Göç Törenleri
Yörüklerin göçleri, belli esaslara bağlanmıştı. Yaylaklara göç, bahar aylarında olurdu. Oymak veya boy beyleri, göçün gününü önceden tespit ederek herkese duyururdu. Göç günü gelmeden önce, gerekli hazırlıklar yapılırdı.

Önceden bildirilen gün gelince, bütün eşyalar develere yüklenir, üzerine kilimler atılırdı. Develerin alınlarına süs, küçük ve büyük çanlar takılırdı. Kervanın önünde, yeni elbiselerini giymiş, elinde kirmanı ile yün eğirerek bir gelin giderdi.

Çevrede, ata binmiş genç erkekler, silah atarak, at sürerek yayla yoluna yürürlerdi. Boyun çocukları, kadınları ve genç kızları, hayvan sürülerinin önünde veya yanında yürürlerdi. Uzun yolculuktan sonra yaylağa varılır, yerleşilirdi. Sonbaharda da buna benzer merasimle yaylaktan göç edilirdi.

Düğün ve Nişan Adetleri
Yörüklerin, bir kısmı bugün de devam eden, nişan ve düğün âdetleri şöyleydi: Oğlu evlenme çağına gelen yörük ailesi, kendisine uygun bulduğu ailenin kızına dünür giderdi. Eğer olumlu cevap alınırsa, kız evinde kahve içilirdi. Bunun tersi olursa, dünürcüler, hemen evi terk ederlerdi.

Dünürcüler, uygun cevap aldıkları zaman, oğlan evi tarafından hazırlanan ve beraberlerinde getirdikleri şerbeti içerlerdi. Uygun cevap alınıp, söz kesildikten sonra, "beylik" ismi altında, oğlan tarafından seçilen kadınlar, kız evine giderler ve kıza nişan takarlardı. Nişanlar, elbise, altın, gümüş gibi ziynet eşyalarıydı.

Söz kesiminde, oğlan tarafından kızın babasına veya velîsine bir miktar para verilirdi. İslâm dinine göre alınmasının haram olduğu bildirilen bu paraya "başlık" adı verilirdi. Oğlan tarafı, kızın elbise, mutfak ve diğer eşyalarını aldıktan başka, kızın akrabalarına da uygun hediyeler alırdı. Bunun ismine "yol" denirdi.

Kız, başka köyden gelecek olursa, oğlan babası davet edeceği köylerin her odasına ve her oda sahibine ayrıca birer yol (dâvet hediyesi) gönderirdi. Bu yollar kâse, bardak, sahan, şeker, kahve gibi şeylerdi. Oda sahipleri, düğüncüleri odalarına davet ederek yedirip içirirler ve oğlan babasına düğün sahibiymiş gibi yardım ederlerdi. Odalara inen misafirlerin misafirliği, tamamen oda sahiplerine ait olurdu.

Kız tarafı da davetçiler çıkarırdı. Düğün başladığında, her iki taraf, konuklarına ikramlarda bulunurdu. Kız evinde, kına gecesi yapılırdı. Gelinin gideceği gün, kız evinde hazırlanan ve oğlan tarafından önceden kız evine gönderilen çeyizler, kapının önüne çıkarılırdı.

Kız evinden, yüzü alla örtülü olarak çıkarılan gelin, ata bindirilirdi. Çeyizler de yükletilip oğlan evine götürülürdü. Oğlan evine götürülen gelinin, yollarda önüne sık sık çocuklar tarafından ipler gerilir, çocuklara hediyeler verilerek geçilirdi. Gelini, güveyin evi önünde, yengeler attan indirirdi.

Gelin attan inmeden önce, güveyin yakın akrabalarından biri, başına üzüm, şeker, arpa, buğday, para gibi şeyler serperdi. Gelin attan ineceği sırada, oğlan babası davet edilir, geline hediye verir veya vaad ederdi. Kaynana ve diğer yakınlar da, çeşitli hediyeler verirlerdi.

Gelin attan indikten sonra, güveyinin evine gider, çeyiz içinde ayrılmış olan ve "dürü" adı verilen bazı eşyalar, davetlilere dağıtılırdı. Damada törenle elbise giydirilirdi. Güvey, elbiseyi giydikten sonra, "sağdıç" adı verilen, evli bir kimsenin evine götürülür, vaktin gelişine kadar, güveye her türlü şakalar yapılır, güvey burada izin almadıkça yerinden kalkamaz, gülemez ve söz söyleyemezdi.

Bundan sonra meclise köyün hocası gelirdi. Güveye, gerdeğe ait sıhhî ve dinî öğütler verir, kendisine hayırlı bir evlilik için dua ederdi. Yatsı namazı kılındıktan sonra, güveyi, arkadaşları evine götürürler, evin giriş kapısı önünde hoca tarafından dua okunduktan sonra, arkadaşları tarafından vurulan birkaç yumruk arasında, güveyi eve girerdi.

Ertesi gün kadınlar, gelini ziyaret ederler, bu ziyaret esnasında yapılan törene "baş bağlama" veya "duvak açma" adı verilirdi. Bir hafta veya bir ay sonra damat, gelinle beraber kayınpederin evine giderek, büyüklerin ellerini ve dizlerini öptükten sonra, kayınpeder ve kayınvalidesini evine davet ederdi. Bu davet günü, kayınpeder de, ayrıca bir gün için onları davet etmiş olur ki, buna "el öpme" denirdi.

Yörük Boyları ve Coğrafi Dağılımları
Anadolu'daki Yörük Boyları
Yörükler mensup oldukları Oğuz boylarına göre isim alırlardı: Kayı, Bayat, Karaevli, Yazır, Döğer, Dodurga, Yaparlı, Avşar, Kızık, Beğdili, Karkın, Bayındır, Peçenek (Beçenek), Çavundur, Çepni, Salur, Eymir, Alavuntlu, Yüreğir, İğdir, Buğdüz ve Kınık isimleri yörük boylarına ait isimlerdir. Bugün Anadolu'daki birçok mezra, köy ve kasaba, isimlerini bu yörük boylarının isimlerinden almışlardır.

Anadolu'daki Coğrafi Dağılım
Yörükler, umumiyetle Orta, Güney ve Batı Anadolu'da yerleşmişlerdi. Bugünkü, Sivas, Ankara, Bolu, Kastamonu, Balıkesir, Manisa, Kütahya, Afyon, Uşak, İzmir, Aydın Antalya, Konya, Aksaray, Niğde, Nevşehir, Adana, Hatay, Gaziantep ve Maraş illerinin bulunduğu geniş bir sahaya yayılmışlardı.

Büyük gruplar hâlinde yaşayan Yörükler, ayrıca birçok tâli kollara ayrılmışlar ve çeşitli yerlere dağılmışlardı. Bunlardan Ankara, Tokat, Kırşehir bölgesinde yaşayan Ulu-yörük topluluğu ve Ankara Yörükleri, Orta Anadolu yaylalarında yaşamaktaydılar.

Aydın, Honaz, Nif, Çeşme ve Bozdoğan havalisinde Karaca-Koyunlu, Menteşe bölgesinde Oturak Barza, Güne Barza, Küre Barza, İskender Bey, Kayı, Horzum, Kızılca-Yalınç, Bolu, Uluborlu, Tefenni ve Ereğli civarında Bolu Yörükleri diye adlandırılan Yörükler yaşamaktaydı.

Söğüt Yörükleri diye anılan büyük bir topluluk, Bursa'daki Emir Sultan Evkafı reayası olarak, Söğüt, Edincik, Balıkesir, Bursa, Bergama, Gönen ve İnegöl'e kadar yayılmışlardı. 

Telif Hakkı © 2025

İçerik:

Bu "anlamaya çalışma" çabalarının geleneksel tarih yazımı yöntemleri, klasik kurumsal analizler ya da yazılı belgelerin çözümlenmesi yoluyla yapılamayacağının farkındadırlar. Geçmiş, şimdiye değin yazılı kültür aracılığı ile aktarılarak tarih olduğu için, bazı grupların bu aracı kullanamamaları, ya da yazdıklarını daha sonra aktarma şansına sahip olamamaları, onların tarihte görünmez olmalarına yolaçan nedenlerden biridir. Oysa geçmişi bu maddi tanıklıklar olmadan da tanıyabiliriz (Bloch, 1994: 130-131). Tarih yazıcıları, vergi toplama belgelerinin ya da fermanların karışık dilleri içinde kaybolacaklarına, o dönemin köylülerini, toprak ağalarını, senyörlerini anlatan romanları da okusalar, kadınların dokudukları halıları analiz etseler, kızılderililerin adlarının anlamlarını araştırsalar, kocakarı ilaçlarının reçetelerini anlamaya çalışsalar, geçmişin çeşitliliği bugüne daha iyi taşınabilirdi. Kuşkusuz gündelik hayatın bu şekilde yapılmış betimlemesi de tüm ayrıntılara ulaşmamızı sağlamayacaktır. Ancak bu tür girişimler, geçmişin derinliklerine ulaşma çabasının bir parçası olacaktır. Örneğin Lucien Febvre, bu çabayı şu şekilde dile getirmiştir:

Kuşkusuz tarih yazılı belgelerle yapılır. Ama yazılı belgeler yoksa onlarsız da yapılabilir ve yapılmalıdır...tarihçinin zengin buluşları arasında ne varsa hepsi kullanılarak yapılmalıdır. Sözlerle de tarih yapılabilir. Resimlerle de. Toprak parçasıyla da, çatı kiremitiyle de. Tarla biçimleri ve yaban otlarla da. Ay tutulmasıyla da, atyularıyla da. Jeologların uzunca taş kanıtlarıyla da, kimyacının kılıçların madeni üzerine yaptığı araştırmalarla da. Bir sözcükle: insandan kalma olan, insana bağlı olan, insana yarayan, insanın dile getirdiği ve onun varlığını, uğraşlarını, zevklerini ve yaşam biçimlerini anlatan ne varsa bunların hepsi ile tarih yapılabilir (Aktaran Carr ve Fontana, 1989:66).

Özlem ŞAHİN 116 mülkiye Cilt: XXVIII Sayı: 244

Ek Not:

Tarihin olguları asla tamamen nesnel olamaz. Çünkü ancak tarihçinin kendilerine atfettiği anlam\r\n    aracılığıyla tarihsel olgu haline gelirler.

İçerik:

Osmanlı idari teşkilatında konar-göçer aşiretler nahiye veya kaza statüsünde birer idari birim olarak taksim edilmişlerdir. Bu suretle onlarm idari, mali, askeri ve güvenlik bakımından kontrol edilmeleri sağlanmış oluyordu. Mesela; Halep Türkmen Kazası, Türkan, Ebu Tahir nahiyeleri bu cümledendir.

Bu usul ile aynı zamanda onların başıboş bir şekilde hareket etmeleri ve çoğu zaman iç güvenliği tehdit eden bir unsur olmaları da önlenmiş oluyordu. Her kaza bir taraftan ticari ve diğer taraftan kültürel üstünlüğü ile yani çerçevesini bir kasaba veya şehir ile böyle bir topluluk merkezini çevrelemiş köylerin teşkil ettiği adli-idari bir birliği ifade etmekteydi. Şu halde kazaların doğuşu tarihı bir seyir içinde meydana gelmekte olup, bunu yaratan etkileri de tarihi iktisadi coğrafi ve kültürelolarak düşünmek gerekir. Ancak hiçbir kasaba veya şehir olmaksızın sırf köyler grubu halinde teşkil edilmiş kazalar da az olmakla beraber mevcut idi ve böyle yerler tabiatıyla kazaların doğuşlarına esas olan kuralı bozmuyordu. Bir merkez kasabası bulunmayan bu tür kadılıklar eski yerli idari bölümden kalma olmayıp büyük ihtimalle Türk göçebe hayatını bir icabı idi. Türkiye'de kazalara merkez görevi yapan kasaba ve şehirler, bir kısmı Türkiye kurulduktan sonraki devirde doğmuş olsa da büyük çoğunluğu itibariyle Bizans, Roma ve belki de daha eski devirlere kadar giden uzun bir tarihe sahiptirler. Mesela Ankara sancağı içindeki Türkmen Kadılığı herhangi bir merkez kasabasına sahip bulunmadığı gibi, Bozok sancağının da bir merkezi yoktu. Bu dönemi sonuna doğru kurulan Halep Türkmen Kadılığının da merkez kasabası bulunduğu bilinmiyor. Her üçü söylenen bölgede yaşayan ve aynı aşiretten olan Türkmen obalarını bir idare altında toplamak amacıyla teşkil edilmiş birleşimlerdi(l)

. Aynı amaç ve şartlarla Diyarbakır'daki Türkan cemaati Türkan Nahiyesi, Harput'ta Ebu Tahir Cemaati, Ebu Tahir Nahiyesi olarak teşkilatlandınımıştır. Gene Konya'daki Turgutlu cemaati Turgut ili Nahiyesi, Cihanbeyli cemaati de Cihanbeyli Nahiyesi (sonradan kazası) olarak teşkil edilmiştir. Bugünkü yerleşme coğrafyamızda cemaat adına kurulmuş pek çok kaza ve yer adına rastlamak mümkündür. Mesela Manisa'nın Ahmetli kazası, Rakka İskanına tabi olup, iskan olmayıp buraya göçüp yerleşen Reyhanlı cemaatinin Ahmetli kolunun adına atfen kurulmuş bir kazadır.

1 Mustafa Akdağ. Türkiye 'nin İktisadı ve İctimaı Tarihi Il, İstanbul, 1974, s. 83

Ek Not:

Konar-göçer aşiretlerin, Osmanlı idaresindeki  Teşkilat Yapısı

İçerik:

Osmanlı idari teşkilatında konar-göçer aşiretler nahiye veya kaza statüsünde birer idari birim olarak taksim edilmişlerdir. Bu suretle onlarm idari, mali, askeri ve güvenlik bakımından kontrol edilmeleri sağlanmış oluyordu. Mesela; Halep Türkmen Kazası, Türkan, Ebu Tahir nahiyeleri bu cümledendir.

Bu usul ile aynı zamanda onların başıboş bir şekilde hareket etmeleri ve çoğu zaman iç güvenliği tehdit eden bir unsur olmaları da önlenmiş oluyordu. Her kaza bir taraftan ticari ve diğer taraftan kültürel üstünlüğü ile yani çerçevesini bir kasaba veya şehir ile böyle bir topluluk merkezini çevrelemiş köylerin teşkil ettiği adli-idari bir birliği ifade etmekteydi. Şu halde kazaların doğuşu tarihı bir seyir içinde meydana gelmekte olup, bunu yaratan etkileri de tarihi iktisadi coğrafi ve kültürelolarak düşünmek gerekir. Ancak hiçbir kasaba veya şehir olmaksızın sırf köyler grubu halinde teşkil edilmiş kazalar da az olmakla beraber mevcut idi ve böyle yerler tabiatıyla kazaların doğuşlarına esas olan kuralı bozmuyordu. Bir merkez kasabası bulunmayan bu tür kadılıklar eski yerli idari bölümden kalma olmayıp büyük ihtimalle Türk göçebe hayatını bir icabı idi. Türkiye'de kazalara merkez görevi yapan kasaba ve şehirler, bir kısmı Türkiye kurulduktan sonraki devirde doğmuş olsa da büyük çoğunluğu itibariyle Bizans, Roma ve belki de daha eski devirlere kadar giden uzun bir tarihe sahiptirler. Mesela Ankara sancağı içindeki Türkmen Kadılığı herhangi bir merkez kasabasına sahip bulunmadığı gibi, Bozok sancağının da bir merkezi yoktu. Bu dönemi sonuna doğru kurulan Halep Türkmen Kadılığının da merkez kasabası bulunduğu bilinmiyor. Her üçü söylenen bölgede yaşayan ve aynı aşiretten olan Türkmen obalarını bir idare altında toplamak amacıyla teşkil edilmiş birleşimlerdi(l)

. Aynı amaç ve şartlarla Diyarbakır'daki Türkan cemaati Türkan Nahiyesi, Harput'ta Ebu Tahir Cemaati, Ebu Tahir Nahiyesi olarak teşkilatlandınımıştır. Gene Konya'daki Turgutlu cemaati Turgut ili Nahiyesi, Cihanbeyli cemaati de Cihanbeyli Nahiyesi (sonradan kazası) olarak teşkil edilmiştir. Bugünkü yerleşme coğrafyamızda cemaat adına kurulmuş pek çok kaza ve yer adına rastlamak mümkündür. Mesela Manisa'nın Ahmetli kazası, Rakka İskanına tabi olup, iskan olmayıp buraya göçüp yerleşen Reyhanlı cemaatinin Ahmetli kolunun adına atfen kurulmuş bir kazadır.

1 Mustafa Akdağ. Türkiye 'nin İktisadı ve İctimaı Tarihi Il, İstanbul, 1974, s. 83

Ek Not:

Aşiretlerin ve Oymakların İskanı Hakkında Yapılan Araştırmalardan Derlemeler

İçerik:

Anadolu'da Yerleşik Hayat ve Göçebe Türk Toplulukları: Tarihsel Bir İnceleme
Anadolu'da Türk Varlığının Oluşumu
Anadolu'nun fethi ile başlayan büyük göç dalgaları, Anadolu Selçuklu Devleti'nin kuruluşuna zemin hazırlamıştır. Bu devletin parçalanmasının ardından, Türk nüfus potansiyeli çeşitli beyliklerde toplanmıştır. Daha sonra Anadolu'da Türk birliğini sağlayan Osmanlı Devleti döneminde, bu topluluklar özellikle Rumeli bölgesinde devlet otoritesinin ve idari teşkilatının temel yapı taşını oluşturmuşlardır.
Osmanlı İmparatorluğu'nda Göçebe Topluluklar
Osmanlı toplumunu oluşturan önemli unsurlardan biri, oymaklar veya konar-göçer halktır. Bu topluluklar, yaşam tarzları gereği mevsimden mevsime yaylak ve kışlak arasında sürekli hareket halinde olmuşlardır. Yaylak ve kışlak bölgeleri bazen birbirlerinden oldukça uzak mesafelerde bulunabilmekteydi. Örneğin, Erzurum yaylalarına, Fırat nehrinin çıktığı yerlere yaylamaya giden bir oymak, kış mevsiminde Suriye çöllerine kadar inebilmekteydi.
Ekonomik yapıları itibariyle hayvancılıkla uğraşan aşiretler, sürülerine otlak bulma endişesiyle zamanlarının önemli bir kısmını farklı bölgelerde geçirmek zorunda kalmışlardır. Bu durumda sahip oldukları at, koyun, keçi, katır ve deveden oluşan sürülerine otlak ve su bulma ihtiyacı kadar, bu hayvanlara bağlı yaşamlarını sürdürme kaygısı da etkili olmuştur.
İç İskân Politikası ve Nedenleri
Osmanlı İmparatorluğu'nda 16. yüzyılda başlayıp 17. ve 18. yüzyıllarda da devam eden bir iç iskân hadisesi görülmektedir. Bu politikanın başlıca sebepleri şunlardır:
1.	İktisadi buhranlar (vergilerin artırılması)
2.	Çeşitli iç karışıklıkların ortaya çıkması (isyanlar, eşkıyalık hareketleri)
3.	Devlete yeni gelir kaynakları elde etmek amacıyla harap ve boş alanların tarıma açılması
4.	Savaşlar nedeniyle özellikle sınır bölgelerinden iç kesimlere doğru yaşanan insan akını (göç)
Türklerde Göçebe Hayat ve Yerleşik Düzene Geçiş
Türk tarihinde önemli bir yeri olan "İl gider, töre kalır!" sözü, yerleşik hayata geçişle ilgili geleneksel bakış açısını yansıtmaktadır. Vezir Tonyukuk, bu düşünceyi şöyle ifade etmiştir: "Biz Çinlilerin yüzde biri kadarız. Bir şehir kurup oturursak orada düşman bizi yok eder. Halbuki eski hayatımızı sürdürürsek zayıf olduğumuz zamanlarda çekilir, güçlü olduğumuz zamanlarda ilerleriz."
Bu anlayışa göre, yerleşik hayata geçip şehirleşince törelerin yitirildiği düşünülmüştür. Türklerde şehircilik, Türk tarihinin başlangıcından yaklaşık bin yıl sonra gelişmeye başlamıştır. Kuzeydeki Doğu Sibirya'da avcılıkla geçinen orman halkı, bozkırlardaki yaşamı nasıl katlanılmaz bir hayat tarzı olarak görmüşse, göçebe topluluklar da yerleşik hayata aynı şekilde bakmışlardır.
14.	yüzyılda, Yakın Doğu Moğolları arasında, Moğolların şehirlerde oturmasıyla ilgili Cengiz Han'ın yasasına dayandırılan güçlü bir anlayış yaygındı. 15. yüzyılda Akkoyunlu Devleti kurucusu Kara Yülük Osman Bey'in oğullarına: "Sakın oturak yaşayışa geçmeyiniz. Çünkü beylik ve hâkimlik yörüklük ve Türkmenlik hayatı geçirmekle olur" sözlerini sık sık tekrarladığı bilinmektedir. Buradaki "yörüklük" ve "Türkmenlik" ifadeleriyle göçebe hayat tarzı kastedilmiştir.
________________________________________
Kaynakça:
1.	Doç. Dr. Yusuf Halaçoğlu, "18. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi", Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1988, s. 2
2.	Cengiz Orhunlu, "Osmanlı İmparatorluğu'nda Aşiretlerin İskânı", Eren Yayıncılık, İstanbul 1987, s. 12
3.	Doç. Dr. Yusuf Halaçoğlu, a.g.e., s. 29-41
4.	Prof. Dr. Faruk Sümer, "Eski Türklerde Şehircilik", Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayını, İstanbul 1984, s. 7
5.	Prof. Dr. Faruk Sümer, "Eski Türklerde Şehircilik", Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayını, İstanbul 1984, s. 21
6.	Prof. Dr. Faruk Sümer, "Oğuzlar", Ana Yayınları, İstanbul

Ek Not:

Osmanlıda Aşiretlerin İskanı Politikaları ve Dönemlere Göre Üç Farklı Yaklaşım

İçerik:

Kuruluş Dönemi Osmanlı İskan Politikası

Osmanlı İskân Politikalarının Siyasal Noktadaki Temel Hedefi, Sistemin Kurulması ve Yeni Katılan Öğelere Sistemin İhracı Olarak Özetlenebilir. Sistemin Kurulmasında Da Temel Hedef Otoritenin Teminidir. Bu Bağlamda Nüfus ve İskân Politikalarının Şekillendirilmesinde Askerlerin İhtiyaçlarının Sağlanması Da Bir Hedef Olarak Gösterilebilir. Ekonomik Noktadaki Temel Hedef İse, Yeni Üretim Alanlarının Oluşturulması Doğrultusunda Dolaylı Olarak Yeni Vergi İmkânlarının Arttırılmasıdır. Devletin Sosyal Gruplardan Beklentilerinin Dışında, Daha Alt Düzeyde, Onları Doğrudan Doğruya Hedefleyen Beklentileri De Vardır. İslâmlaştırma Politikalarını Bu Bağlamda Değerlendirmek Gerekmektedir.

Mekanizmanın Oturduğu Dönem Olarak İsimlendirdiğimiz İkinci Dönemde Büyük Ölçüde Sistem Sorununu Çözmüş Durumdadır. Bu Dönemde Uygulanan İskân Politikaları Daha Ziyade Zaruri Nedenlerle Ortaya Çıkmaktadır. 1571 Yılında Fethedilen Kıbrıs'taki İskân Politikaları Bu Noktada İyi Bir Örnektir. Kıbrıs Adasında Uygulanan İskân Politikaları, Sistemde Problem Yarattığı Varsayılan İnsanların Burada İskân Edilmesine Matuftur.

Nüfus ve İskân Politikalarının Değişim ve Dönüşüm Geçirdiği Son Aşama XVI. Yüzyıl İle XIX. Yüzyıl Arasındaki Geniş Zaman Aralığına Denk Gelmektedir. Bu Dönemde, Coğrafî Keşifler Başta Olmak Üzere, Dünya Çapında Meydana Gelen Yeni Gelişmeler Osmanlı'nın Diğer Bütün Politikalarında Olduğu Gibi Nüfus Politikalarında Da Bir Değişime Gitmeyi Zorunlu Kılmıştır. Bu Dönemde Gözle Görülür En Önemli Değişiklik, Tokat, Erzurum Gibi Önemli Ticaret Yollarının Eski Önemlerini Yitirmeleridir. Bunun Sonucunda İnsanların Yoğun Bir Şekilde Kırlardan Kentlere Doğru Göç Ettiklerini Görmekteyiz. Osmanlı İdaresi, Bu Dönemde İstemediği Halde, Şehirlere Biriken Bu İnsanların İaşesini Sağlayacak Yeni Bir Mekanizma Geliştirmek Durumunda Kalmıştır. XIX. Yüzyılda Bu Değişim ve Dönüşüm İhtiyacı Doruk Noktaya Ulaşmıştır. Nitekim, Balkan Savaşları, Kırım Savaşı Gibi, Bu Yüzyılda Meydana Gelen Olağanüstü Siyasî Meseleler Osmanlı Nüfusunu Önemli Ölçüde Etkilemiş, Üç Buçuk Milyon İnsan Anadolu'ya Çeşitli Bölgelerden Göç Etmiştir. Bu Yoğun Göçlere ve Hızlı Nüfus Değişimine Rağmen, Osmanlı, Yeni Gelen Unsurları Sistemle Bütünleştirmede Başarılıdır. Bu Başarının En Önemli Nedeni, Osmanlı'nın Sınıf Sistemine Dayanmayan Temel Kabulleri ve Dünya Algısıdır.

Türkiye Araştırmaları Merkezi
Osmanlı'dan Günümüze Türkiye'de İskân Politikaları
Ekim 2005 - Haziran 2006

Ek Not:

Osmanlı İskân Politikalarının Siyasal Noktadaki Temel Hedefi, Sistemin Kurulması ve Yeni Katılan Öğelere Sistemin İhracı       Olarak Özetlenebilir.