Büyük büyük kuşlar uçuyorlar. Gökyüzü mavi ve sakinken. Taa yukarılardan. Sesleri titretiyor içimizi. Fotoğraflardan imrenip öylesine çok beğendiğimiz. Yüksekten de seyredemiyoruz şu altımızdaki denizi. Korkularımız belleklerimizde. Yutuyoruz nefesimizi. Eskiden turnalar vardı gurbetten sılaya dönen. Yalnız bekleyenlere görünen. Öyle içli söylenen içimizi yakan türkülerdeki. Ve kalbimizin derinlerindeki. Gökyüzünü bulutlar karartsa, ay ile yıldızlar ışıtsa da. Hep başımız yukarılarda. Kulaklarımızda o uçan kuşların sesi. Artık uçanlar büyük büyük makineler içinde insanlar. Kalplerinin kuytularına sakladıkları hüzünleriyle. Ve özlemleriyle. Bit kadar kaldı, yerde bıraktığımız canlar. Yollarda irili ufaklı karıncalar. Akşamları, kelebekler gibi yanan kanatları sıra sıra. İşte bunlar unutamadığımız sılaydı. Herkes kendi hayaline doğru yürürken. Cıvıl cıvıl içimizi ısıtan çocuklarımız da. Bıraktığımız yerde kaldı. Gitsek de dönsek de hâlâ ateş gibi içimizde.