Osmanlıda Aşiretlerin İskanı Politikaları ve Dönemlere Göre Üç Farklı Yaklaşım
Anadolu'da Yerleşik Hayat ve Göçebe Türk Toplulukları: Tarihsel Bir İnceleme
Anadolu'da Türk Varlığının Oluşumu
Anadolu'nun fethi ile başlayan büyük göç dalgaları, Anadolu Selçuklu Devleti'nin kuruluşuna zemin hazırlamıştır. Bu devletin parçalanmasının ardından, Türk nüfus potansiyeli çeşitli beyliklerde toplanmıştır. Daha sonra Anadolu'da Türk birliğini sağlayan Osmanlı Devleti döneminde, bu topluluklar özellikle Rumeli bölgesinde devlet otoritesinin ve idari teşkilatının temel yapı taşını oluşturmuşlardır.
Osmanlı İmparatorluğu'nda Göçebe Topluluklar
Osmanlı toplumunu oluşturan önemli unsurlardan biri, oymaklar veya konar-göçer halktır. Bu topluluklar, yaşam tarzları gereği mevsimden mevsime yaylak ve kışlak arasında sürekli hareket halinde olmuşlardır. Yaylak ve kışlak bölgeleri bazen birbirlerinden oldukça uzak mesafelerde bulunabilmekteydi. Örneğin, Erzurum yaylalarına, Fırat nehrinin çıktığı yerlere yaylamaya giden bir oymak, kış mevsiminde Suriye çöllerine kadar inebilmekteydi.
Ekonomik yapıları itibariyle hayvancılıkla uğraşan aşiretler, sürülerine otlak bulma endişesiyle zamanlarının önemli bir kısmını farklı bölgelerde geçirmek zorunda kalmışlardır. Bu durumda sahip oldukları at, koyun, keçi, katır ve deveden oluşan sürülerine otlak ve su bulma ihtiyacı kadar, bu hayvanlara bağlı yaşamlarını sürdürme kaygısı da etkili olmuştur.
İç İskân Politikası ve Nedenleri
Osmanlı İmparatorluğu'nda 16. yüzyılda başlayıp 17. ve 18. yüzyıllarda da devam eden bir iç iskân hadisesi görülmektedir. Bu politikanın başlıca sebepleri şunlardır:
1. İktisadi buhranlar (vergilerin artırılması)
2. Çeşitli iç karışıklıkların ortaya çıkması (isyanlar, eşkıyalık hareketleri)
3. Devlete yeni gelir kaynakları elde etmek amacıyla harap ve boş alanların tarıma açılması
4. Savaşlar nedeniyle özellikle sınır bölgelerinden iç kesimlere doğru yaşanan insan akını (göç)
Türklerde Göçebe Hayat ve Yerleşik Düzene Geçiş
Türk tarihinde önemli bir yeri olan "İl gider, töre kalır!" sözü, yerleşik hayata geçişle ilgili geleneksel bakış açısını yansıtmaktadır. Vezir Tonyukuk, bu düşünceyi şöyle ifade etmiştir: "Biz Çinlilerin yüzde biri kadarız. Bir şehir kurup oturursak orada düşman bizi yok eder. Halbuki eski hayatımızı sürdürürsek zayıf olduğumuz zamanlarda çekilir, güçlü olduğumuz zamanlarda ilerleriz."
Bu anlayışa göre, yerleşik hayata geçip şehirleşince törelerin yitirildiği düşünülmüştür. Türklerde şehircilik, Türk tarihinin başlangıcından yaklaşık bin yıl sonra gelişmeye başlamıştır. Kuzeydeki Doğu Sibirya'da avcılıkla geçinen orman halkı, bozkırlardaki yaşamı nasıl katlanılmaz bir hayat tarzı olarak görmüşse, göçebe topluluklar da yerleşik hayata aynı şekilde bakmışlardır.
14. yüzyılda, Yakın Doğu Moğolları arasında, Moğolların şehirlerde oturmasıyla ilgili Cengiz Han'ın yasasına dayandırılan güçlü bir anlayış yaygındı. 15. yüzyılda Akkoyunlu Devleti kurucusu Kara Yülük Osman Bey'in oğullarına: "Sakın oturak yaşayışa geçmeyiniz. Çünkü beylik ve hâkimlik yörüklük ve Türkmenlik hayatı geçirmekle olur" sözlerini sık sık tekrarladığı bilinmektedir. Buradaki "yörüklük" ve "Türkmenlik" ifadeleriyle göçebe hayat tarzı kastedilmiştir.
________________________________________
Kaynakça:
1. Doç. Dr. Yusuf Halaçoğlu, "18. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi", Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1988, s. 2
2. Cengiz Orhunlu, "Osmanlı İmparatorluğu'nda Aşiretlerin İskânı", Eren Yayıncılık, İstanbul 1987, s. 12
3. Doç. Dr. Yusuf Halaçoğlu, a.g.e., s. 29-41
4. Prof. Dr. Faruk Sümer, "Eski Türklerde Şehircilik", Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayını, İstanbul 1984, s. 7
5. Prof. Dr. Faruk Sümer, "Eski Türklerde Şehircilik", Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayını, İstanbul 1984, s. 21
6. Prof. Dr. Faruk Sümer, "Oğuzlar", Ana Yayınları, İstanbul