Anadolu'nun
fethi ile birlikte büyük dalgalar halinde başlayan göç
hareketleri, Anadolu Selçuklu Devleti'nin kurulmasıyla neticelenmiş, bu
devletin parçalanmasından sonra ise, bu nüfus potansiyeli beyliklerde
toplanmıştır. Bundan sonra, Anadolu'da Türk birliğini kuran Osmanıl
Devleti zamanında da Rumeli bölgesinde, devlet
otoritesinin ve idari teşkilatının mihrak taşını teşkil etmişlerdir.(1)
Osmanlı Cemiyetini teşkil eden unsurlardan biri oymaklar yahut
konar göçer halktır. Bunlar, yaşadıkları hayat tarzına göre mevsimden
mevsime yaylak ve kışlak arasında daimi olarak hareket etmektedirler.
Yaylak ve kışlak bölgeleri bazen birbirlerinden çok uzakta
bulunmaktadır. Erzurum yayalalarına, Fırat nehrinin çıktığı yerlere
yaylamağa giden bir oymak, kışlak için Suriye çöllerine kadar inmekte
idi. İktisadi hüviyetleri itibariyle hayvancılıkla meşkul olan
aşiretler birazda sürülerine otlak bulmak endişesiyle zamanlarının
mühim kısmını değişik yerlerde sürdürmek zorunda kalıyorlardı. Bunda
sahip oldukları at, koyun, keçi, katır ve deveden ibaret sürülerine
otlak ve su bulmak kadar, onlara bağlı hayatlarını idame etmek endişesi
de muhakkak ki saklıdır.(2)
Osmanlı Imparotorluğu'nda 16. yüzyılda başlayan 17. ve 18.
yüzyıllarda da devam eden bir iç iskan hadisesi görüyoruz. Bunun sebebi
iktisadi buhranlar(vergilerin artırılması), çeşitli iç karışıklıkların
ortaya çıkması(isyanlar, eşkiyalık hareketleri) Devlete yeni gelir
kaynakları elde etmek gayesi ile harap ve boş alanların ziraate
açılması ve yapılan savaşlar sebebiyle özellikle hudud bölgelerinde içe
doğru olan insan akını(muhaceret) idi. (3)
Şimdi çok gerilere gidip Türkler' in hayatına girmiş eski bir sözü
hatırlatmak istiyorum: Türkler "İl gider töre kalır!" diyorlar. Bu söz,
Vezir Tonyukuk'da şöyle kullanılmıştır."Biz
Çinliler'in yüzdebiri kadarız.Bir şehir kurup oturursak orada düşman
bizi yok eder.Halbuki eski hayatımızı sürdürürsek zayıf olduğumuz
zamanlarda çekilir, güçlü olduğumuz zamanlarda ilerleriz." Bu sözün
ortaya koyduğu anlam: yerleşip de il bulunca töreler gidiyor. Halbuki
prensip toprak değil; töredir. Türkler'de Şehircilik,Türk tarihinin
başlangıcından, aşağı yukarı bin sene sonra başlamıştır. Bu, gerçekten
uzun bir zamandır. Fakat kuzeyde Doğu Sibirya"daki avcılık ile geçinen
orman halkı nasıl bozkırlardaki yaşayışı tahammül edilemez bir hayat
tarzı telakki etmişlerse göçebe topluluklar da yerleşik hayata aynı
şekilde bakmakta idiler. Fazla olarak göçebe yaşayışla mümkün
olabileceğine inanıyorlardı. Bu böyle olmakla beraber hemen her
meselede olduğu gibi, şehir idareci zümresi ve bilhassa hanlardan
çıkmış ve onlar tarafından uygulama safhasına konulmuştur. (4) 14.
yüzyılda, Yakın doğu Moğolları arasında, Moğol'un şehirlerde
oturmasıyla ilgili, Cengiz Han'ın yasasına dayandırılan
kuvvetli bir telakki yaygındı. 15. yüzyılda Akkoyunlu Devleti kurucusu
Kara Yülük Osman Bey'in, oğullarına: "Sakın oturak yaşayışa geçmeyiniz.
Çünkü beylik ve hakimlik yörüklük ve Türkmenlik hayatı geçirmekle olur"
sözlerini sık sık söylediği bildirilir. Buradaki yörüklük ve Türkmenlik
sözleri ile göçebe hayat tarzı kasdedilmiştir. (5)
(1) Doç. Dr. Yusuf Halaçoğlu, 18. yüzyılda Osmanlı
Imparotorluğu'nun Iskan Siyaseti ve Aşiretlerinin Yerleştirilmesi Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1988, S.2
(2) Cengiz Orhunlu,
Osmanlı imparatorluğun' da Aşiretlerin Iskanı. Eren Yayıncılık,
İstanbul 1987, s. 12
(3) Bkz. Doç. Dr. Yusuf Halaçoğlu a.g.e.s.
29-41
(4) Prof. Dr. Faruk Sümer, Eski Türklerde Şehircilik, Türk
Dün yası Araştırmaları Vakfı yayını, İstanbul 1984, s. 7
(5) Prof.
Dr. Faruk Sümer, Eski Türkler'de Şehircilik, Türk Dünyası Araştırmaları
Vakfı Yayını, İstanbul 1984, s.21
(6) Prof. Dr. Faruk Sümer,
Oğuzlar, Ana yayınları, İstanbul