Abacılı Köyü Cumhuriyet Öncesi, Abacılı Uğurlu ve Abacılı Güzelli olarak ikiye ayrılırdı ve
Tümüne birden Abacılı denirdi.
Abacılı Güzelli bölümü, bugünkü Güzelli köyü ile Akçayı içine alırdı.
Abacılı Uğurlu ise, Kuzeyde Ak Denizden başlayarak Amanos Dağları üzerinde bulunan Osmanlı Çukuruna kadar bugünkü Sarıseki Beldesi sınırlarıyla komşuydu.
Güneyde ise Kırıkhan'a bağlı Ceylanlı, Delibekirli köyleri ile sınır olup bugün bu sınırlardan bir kısmı bu köyler içinde kalmıştır.
Batısı ise Akdeniz idi.
Payas´a tabii olarak Abacılı cemaati, Boz Ulus'un harbe iştirak edeceğine dair Konya'da tanzim olunan 1689 (Hicri 1101) tarihli vesika (hüccet) eki defterde, zikredilmektedir..
16. yüzyılda İskenderun'da bir iskele mevcuttu. Payas da eskiden beri hem önemli bir liman hem de aynı zamanda hac ve ipek yolu ticaret kervanlarının anayol güzergâhında önemli bir karakoldu. Abacılı cemaati´de bugünkü manada bir koruculuk görevi ile Payas Derbendine tabii tüfenk endaz neferatı olarak (iyi tüfenk kullanan asker manasına) bu belgede adı geçmektedir.
XVI. yüzyılda tam göçebe hayatı geçiren başlıca iki topluluk vardı; Bunlardan biri Halep bölgesinde yaşayan ve yazın Uzun-Yayla ile Sivas'ın güney taraflarına çıkan Halep Türkmenleri, diğeri de Boz Ulus idi. Boz Ulus, Mardin'in güneyinde, Fırat kıyılarında kışlamakta ve Erzurum-Erzincan arasında yaylamakta idi. Halep Türkmenleri'nin Kanunî devrindeki (1540) vergi nüfusu 9316 hânedir. Boz-Ulus'unki ise, Dulkadir kolu da dahil olmak üzere, 68 mücerred, 7325 evli ve toplam olarak 8013 vergi nüfusundan ibaretti.
Boz-Ulus 1613 tarihinde Orta-Anadolu bölgesine geldi. Bu elin eski yurdunda, pek az bir kısmı kalmıştı. Bununla beraber Doğu ve Güney Doğu Anadolu'da, dirlik düzenliğin ortadan kalkması ile Boz Ulus'un idarecilerinin, mahalli bey ve hakimlerin baskısına ve şakilerin saldırılarına maruz kalmaları bu göçmenin en başta gelen sebebi olmalıdır.
Esasen Boz-Ulus, daha XVI. yüzyılda mahallî idarecilerin ektirmek ve köyler kurmak sureti ile yaylaklarını daraltmakta olduklarından daima şikâyetçi idi. Hükümet, Boz-Ulus'un Orta-Anadolu'ya. gelişinden memnun olmadı. Anadolu ve Karaman beğlerbeğilerine emr-i şerifler göndererek Boz-Ulus'un eski yerine yollanmasını istedi. Fakat bu emir hiçbir zaman tatbik edilmedi ve Boz-Ulus Orta-Anadolu'da kaldı.
İkinci Viyana kuşatması üzerine Avusturya ve müttefikleri ile başlayan harbin uzamasından asker sıkıntısı çekilmeğe başlanmıştı. Evvelce Türk oymaklarına ordusunda yer vermeyen devlet, 1690 yılında (1102H) Avusturya'ya, karşı yapacağı sefer için Türkmenlerden de asker istedi. Boz-Ulus, Halep Türkmenleri, Yeni-İl, Dulkadirli ve diğerleri bu sefere katıldılar.
Bilindiği gibi, Osmanlı askerî gücü, yükseliş devirlerinde başlıca timar sistemi ile devşirme ocağına dayanmakta idi. Bu sebeple oymaklar, bu devirlerde raiyyet yani vergi veren halktan sayılmışlardır. Bilhassa Halep Türkmenleri, Boz-Ulus, Yeni-İl tamamen bu vasfı taşırlar.
Osmanlı devleti, Haleb Türkmenleri, Boz-Ulus ve Yeni-İl´den askerlik hususunda ancak, devşirme ocağı ehemmiyetini kaybettiği ve asker sıkıntısı çekilmeye başlandığı zamandan itibaren faydalanmak yoluna gitmiştir. Bu üç topluluk Osmanlı devrinde, mâlî bakımdan, hanedana bağlanmışlardır.
Faruk Sümer Oğuzların Tarihi Adlı Kitabında (s79-80) Türk, Türkmen ve Yörük için şöyle demektedir." Türkmen adının aslı bugünkü müellifler gibi, eski müellifleri de epeyce meşgul etmiştir. Bu hususta onlar arasında başlıca iki fikir vardır. Bunlardan birine göre Türkmen, Türk adı ile farsça (mânend) ekinden meydana gelmiş olup, "Türk'e benzer" demektir. Bundan önceki haşiye(açıklama)de büyük âlim Birûnî'nin bu fikirde olduğu görüldüğü gibi, Kâşgarlı'da. Türkmen, adının bu şekilde izahı ile ilgili bir hikâye anlatmaktadır. Bu misaller, XI. yüzyılda Türkmen adının Türk+mön (mânend) dan meydana geldiğinin oldukça yaygın bir fikir olduğunu gösteriyor. XIV. yüzyılda da İran'da Türkmen'in bu izah şekli üzerinde durulduğunu biliyoruz.
İkinci fikre göre, Türkmen, Türk-i iman'dan gelmektedir. Bu görüşü de İbn Kesir,Tarih-i Muhtar ve Mehmed Neşri kabul etmişlerdir.
Zamanımızda ise, Türkmen sözünün sonundaki - men'in tûrkçe mübalağa eki olduğu (kocaman, azman,değirmen) söylenerek bu adın Öz-türk anlamına geldiği üzerinde durulmaktadır."
Bu konu ile ilgili yukarıda saydığım üç görüş dışında başka görüşle de var ise de diğer görüşleri burada, izah etmeyeceğim. Her üçü de birbirini tamamlayan görüşlerdir.
Yurüklü´ye tabii bir Yörük olarak Yörük konusunda da kısa bir bilgi vermek isterim.
XVI. yüzyılda, daha önceki yüzyılda olduğu gibi, göçebe anlamında yörûk (yörü-fiilinden) sözü kullanılıyor ve bu söz Haleb Türkmenleri gibi teşekküllere de veriliyordu. Fakat daha sonraları Yörük adı gerçek anlamını kaybetmiş ve Batı-Anadolu ile Güney Batı-Anado-lu'daki oymakların umumî adı olmuştur, Buna göre Yörük adının kavmî hiç bir mânâsı yoktur. Yörükler de Oğuz boylarından gelmektedir.
XVI. yüzyılda kavim adı olan Türkmen kelimesi ile vasıflandırılan başlıca eller: Halep Türkmenleri Boz-Ulus, Dulkadirliler ile Boz-Ok'taki oymaklardı. Daha sonraları bu ad Halep Türkmenleri ile Boz-Ulus'a. münhasır kaldı. Bu iki elden XVIII. yüzyıldan itibaren Orta ve Batı-Anadolu'ya gelenlere de Türkmen denilmiş, hattâ köylerde ve kasabalarda yerleştikten sonra da zamanımıza kadar bu adla anılmışlardır. Bu gün Orta ve Batı-Anadolu'da bazı yerlerde yan yana Türk, Yörük ve Türkmen köylerini görmek mümkündür. Bunun izahı şudur: Türk denilen köyler, o bölge veya yörenin Selçuklular ve beylikler devrinde yerleşmiş en eski Türk halkına ait olan yerlerdir. Yörük adıyla vasıflandırılan köyler, oralarda, XVII. yüzyıldan önce yaşayan ve son asırlarda yerleşen Yörükler'in kurdukları köylerdir. Türkmen köyleri ise XVII yüzyıldan itibaren Orta ve sonra Batı-Anadolu ile Marmara bölgesine göç etmiş ve son asırlarda oralarda yerleşmiş Boz-Ulus, Halep Türkmenleri ve Yeni-il'e mensup oymaklar tarafından meydana getirilmiş olanlardır. Dikkate değer bir keyfiyettir ki Osmanlı devrinde Boz-Ulus ve Halep Türkmenleri gibi eller bile Yürüklerden daha erken yerleşik hayata geçmişlerdir.
XIV. yüzyılda Kuzey-Suriye'de yaşayan büyük Türkmen topluluğunun Boz-Ok kolunu 24 Oğuz boyundan başlıca üç boyu, yani Bayat, Avşar ve Beğ-Dili boyları teşkil ediyordu. Mezkûr asırdan itibaren kendilerinden bahsedilmeye başlanan Dulkadir-oğulları, İnal-oğlları, Köpek-oğulları Gündüzlüler, Kut-Beği oğulları, Bozca-oğulları gibi, ailelerin bu üç veya iki (Bayat-Avşar) boydan çıktıkları anlaşılıyor. Bu ailelerin en büyüğü olan Dulkadir-oğullarının, hizmetinde daima Bayatlar görülmektedir ki, bu husus esasen Boz-Oklardan olduğu kesin olarak bilinen bu hanedanın Bayat'tan indiğini çok büyük bir ihtimal ile ortaya koyuyor.
Bayatlar, bilindiği üzere, tarihimizde manevî şahsiyetler yetiştirmiş bir boydur. Oğuzların devlet ve din adamı Dede-Korkut Bayatlar'dan olduğu gibi, ünlü şâir Fuzûlî de bu boya mensup idi.
Bayat´ın manası devletlu ve nimetlu, damgası ok, kuşu şahindi.
XVI. yüzyıldaki tahrir defterlerinde, Bayatlar'a ait 42 yer adı olup, bunların hepsi de, Anadolu'nun orta ve batı bölgelerinde bulunmaktadır. Bayat yer adlarından çoğu zamanımıza kadar gelmiştir. Bu yer adları, Bayatlar'ın Anadolu'nun fethine katılmış olduklarını gösteriyor.
Kısaca, Türk, Türkmen, Manav, Yörük, Çepni vb. adları ile anılan topluluklar arasında kavmi hiç bir fark olmayıp, hepsi Oğuz elinden gelmişlerdir.
Oğuzlar, Türkmenler ve Yörükler hepsi göçer olan ve aynı köklü topluluğun değişik zamanlarda ve yerlerde aldığı adlardır.
Yörükler, en küçük topluluk olan yakın ailelerin birliğine soy, soyların birliğine oba, obaların birliğine oymak, oymakların birliğine boy, boyların birliğine il yani devlet adını verirlerdi.
Sözlü Tarih anlatıcılarına göre, Abacılılar, XVI.yüzyılın ikinci çeyreğinde, Konya Larendeden ( Karamandan ) çıkmışlar ve ilk olarak ta, Kırşehir'den Musul'a kadar geniş bir bölgeye hükmeden Dulkadiroğulları Beyleri tarafından yönetilen Maraşın, merkezde, Kara Maraş'ta, bugün mezarlık olarak kullanılmakta olan, yere yerleşmişlerdir. Bunların ne kadar kişi olduğu ve geliş sebepleri, yerleşilen yer, ve bu göçün zorunlu iskan nedeniyle mi yapıldığı yoksa gönüllü bir göç mü olduğu konusunda, kayda geçmiş bir bilgi yoktur.Yalnızca Cevdet Türkay´ın hazırladığı Oymak Aşiret ve Cemaatler adlı kitabında, Abacılı Cemaati´nin yerleşme yerini, Adana Eyâleti, Kars-ı Zülkadriye Kazası( Meraş ), Payas Kazası (Haleb Sancağı) , Uzeyr Sancağı (Adana Eyâleti) diye belirtmektedir.
Maraş'ta epey bir müddet kaldıktan sonra Yönetim ile aralarında çıkan ihtilaf nedeni ile Maraş'ı terk edip daha güneye bugünkü Kırıkhan sınırları içerisinde bulanan Kurtlu Soğuksu'ya oradan , Ceylanlı üzerinde Almacık Yaylasına oradan da, bugün halen yaşamakta olduğu bu cennet misali yere gelip yerleşmişlerdir.
Bu göç serüvenine dair rivayet muhtelif olup bugün bu bölgede yaşayan ve Abacılı olarak bilinenlerin bir kısmına dairdir.Belki bunlar ilk dalga gelenlerdir.Yerleştikleri ilk yer olan kavaklıoluk köyündeki toprak paylaşımından kimler olduğunu tespit etmemiz mümkün olur.
Benim tesbitime göre bunlar, bilinen adları ile , gedikli, çolak veli çocukları ( bugünkü veliler, hacı veliler, fakılar), yurüklüler, Bekirliler.
İkinci kuşak yerleşenler:
1-Kökleri Maraş olanlar , bilinen adları ile Hacolar (Yılmazlar), Sarı Aliler(Sarılar), Tilbiler(Kayalar), Kesikliler, Kınalılar, Keller(Ak)
2-Farklı yerlerden gelip yerleşenler. Karalar, Emişler (Sivriler), Velcikler(Kılınçlar), Boşçalar, Cığıllar, Delihasanlar, Küpeliler, Göğ Mustuklar(Göğler), Kerimliler (Doğan,Şimşek), Celayirler(Çevik,Çakır),
Bugün Kırıkhan´a bağlı Delibekirli ve Yılanlı köylerinde yaşamakta olan ailelerin pek çoğu ile diğer köylerde perakende olarak bulananlar, 1900 yıllarından sonra Abacılı´dan göç etmiş olup onlar da Abacılı Cemaatine tabii idiler.
Bunların hepsi kökten akraba olmayıp daha sonra evlenmeler sureti ile akraba olan ailelerdir ve 1780 yıllarından bu yana bu topraklar da yaşamaktadırlar.
Yazılı tarih yüz sene daha geriye gitmekte ise de bu yıllar iyi bilinmemektedir.
Yerleşik hayata geçtikten bir müddet sonra tekrar eski göçer hayata dönmüş de olabilirler.